İzlerken düşünmeye hazırsanız, önümüzdeki aylarda sıkça bahsedeceğimiz filmlere kısa bir bakış atmaya Britney Spears’ın unutulmaz söylemi ile başlıyoruz.
“Sundance is weird. The movies are weird – you actually have to think about them when you watch them.”/ “Sundance garip. Filmler de garip – izlerken gerçekten onlar hakkında düşünmek zorundasın.” – Britney Spears
1981 yılında ünlü Aktör Robert Redford tarafından kurulan Sundance Enstitüsü tarafından ABD’nin Utah eyaletinde düzenlenen Amerikan bağımsız sinemasının en önemli organizasyonu olan Sundance Film Festivali, 23 Ocak – 2 Şubat tarihlerinde gerçekleşti. Festivalin jüri kadrosunda bu yıl Celine Song, Daniel Kaluuya, Elijah Wood ve Reinaldo Marcus Green gibi yıldız isimler yer aldı. Yarım asırdan fazlaca köklü bir geçmişi olan festivalde bu yıl toplam 87 uzun metrajlı film, altı bölümlü seri ve çok daha fazla kısa film izleyicilere ulaştı.
Yeni bakış açıları, deneysel ve özgün hikaye anlatımları ile yeni isimler arayan Sundance Film Festivali’nde bu yıl İranlı yönetmen Alireza Hatemi’nin Türkiye’de çektiği “The Things You Kill”, prömiyerini festivalde yapan A24’ün merakla beklenen “If I Had Legs I’d Kick You” ve Neon’un 15 milyon dolardan daha yüksek bir bütçeyle satıldığını duyurduğu “Together” isimli filmleri sinefilleri şimdiden heyecanlandırmaya başladı bile. İştahınızı yeterince gıdıklayabildiysek şimdi önümüzdeki yıl gündemimizi dolduracak filmlere biraz daha yakından bakalım.
Ekin Koç, Hazar Ergüçlü ve Ercan Kesal’ı beyaz perdede buluşturan film, üniversite profesörü Ali’nin annesinin şüpheli ölümüyle ortaya çıkan intikam arzusunun onu, gerilimli bir olay örgüsünün içine çekişini konu alıyor. İzleyicilerin Asghar Farhadi filmi hissi verdiğini söylediği film, prömiyerinde huzursuz ediciliğiyle dikkatleri üzerinde topladı. İranlı yönetmen Alireza Hatemi’nin seyirciyi ahlaki bir ikilemde bıraktığı, muhafazakâr toplumlarda kadının statüsünü, eril şiddeti ve intikam eylemini sorunsallaştırdığı filmi için Ryan Lattanzio, “Abbas Kiarostami’nin yönettiği David Lynch’in “Kayıp Otoban” filmi gibi…” benzetmesini yapıyor.
Film, yönetmeni Alireza Hatemi’ye Dünya Sineması Dramatik Yönetmenlik Ödülünü kazandırdı ve 2025 Sundance’in en iyi filmlerinden biri olarak anılmaya başladı bile.
İşte Sundance Film Festivali’nin resmi program açıklaması: “Hasta annesinin şüpheli ölümünden kuşkulanan bir üniversite profesörü, soğukkanlı bir intikam eylemi gerçekleştirmeye karar verir. Ünlü İranlı Amerikalı yönetmen Alireza Hatemi (‘Terrestrial Verses’, 2023 Cannes Film Festivali), Sundance yarışmasındaki ilk çıkışını, evine yakın bir yerde, sessiz ve sinsi bir psikolojik gerilim olan çarpıcı üçüncü uzun metrajlı filmiyle yapıyor. Yaratıcılığı ve cesur öz farkındalığıyla Hatemi, nesiller arası ataerkilliğin baskıcı derinliklerine kademeli bir bakışla uzun süredir saklanan sırları ve kolektif olarak hoş görülen davranışları soyup altındaki çürüyen içselleştirilmiş çirkinlikle yüzleşiyor. Geniş manzaralara karşı çekilen film, şiddet döngülerinin bu yakıcı incelemesini vurgulayan nüanslı performanslarıyla ünlü bir Türk oyuncu kadrosuna sahip ve miras aldıkları karanlık değerleri reddetmek için çaresizce çabalayan bir nesle ses verilmesini sağlıyor. Hırslı ve rahatsız edici olan ‘The Things You Kill’, kişisel ve kolektif özgürlüğün bedeline dair güncel ve özgün bir vizyon sunarak beklentileri yerle bir ediyor.”
Hailey Gates tarafından yazılıp yönetilen savaş-hiciv-komedi filmi, yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi ve dünya prömiyerini yaptığı Sundance’de eleştirmenlerden karışık eleştiriler almıştı. Ancak sonunda Atropia, ABD Drama Yarışması’nda Büyük Jüri Ödülü’nün sahibi oldu. Başrollerinde Alia Shawkat ve Callum Turner’ın yer aldığı filmin yapımcılığını ise Luca Guadagnino üstleniyor. 2020 yılında yaptığı kısa filmi “Shako Mako”dan yola çıkan yönetmen, Batı’nın Orta Doğu’ya bakışını, Amerika’nın militarist yapısını ve Amerikan medyasının savaşa yönelik tutumunu eleştiriyor.
Hollywood merkezli ilk filmi “Gods and Monsters” ile 1998’de Sundance’te ilgi odağı olan Bill Condon’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği Amerikan müzikali, prömiyerini 26 Ocak’ta yaptı. Condon, Manuel Puig’in 1980’lerin başında Arjantin’deki devrimciler ile diktatörlük arasındaki gerilimi tırmanan savaşın ülkeyi harap ettiği dönemde, hücre arkadaşlarıyla arasındaki bağı anlatan ünlü romanından ve Héctor Babenco’nun 1985 Oscar ödüllü filminden esinleniyor.
Condon ayrıca, Hollywood’un Altın Çağının sembolü haline gelen Ingrid Luna rolündeki Jennifer Lopez’in şarkı ve dans şovlarını içeren rüya sekanslarını kullanmasıyla festivalde büyük beğeni topladı.
Yazar ve yönetmen Alex Russell’ın (“Dave” ve “The Bear” dizilerinin de senaristi) bu ilk uzun metrajlı filminde, yabancılaşma korkusu ve aidiyet arzusunun insanları uçurumun kenarına sürükleyebildiği hiyerarşik arkadaşlıkların karmaşık dinamikleri ele alınıyor. Sundance Film Festivali’nde prömiyer yapan Lurker, “Saltburn” yıldızı Arche Madekwe ve yükselen aktör Théodore Pellerin’i başrollerde buluşturuyor. “Bir perakende çalışanı, şöhretin eşiğinde olan bir sanatçının yakın çevresine sızar. Yeni yetişen müzik yıldızına yaklaştıkça, erişim ve yakınlık bir ölüm kalım meselesi haline gelir…”
A24’ün dağıtımcılığını üstlendiği Mary Bronstein bu çok ses getiren filmi, prömiyerini festivalde yaptı. Rose Byrne, A$AP Rocky, Conan O’Brien ve Danielle McDonald’I beyaz perdede buluşturan film önümüzdeki yıl adından çokça söz ettireceğini bize şimdiden gösterdi. Bronstein, ikinci uzun metrajı olan “If I Had Legs I’d Kick You” ile hayatının en kötü haftasını geçiren bir kadının, ortalıkta olmayan kocası, çocuğunun gizemli hastalığı ve terapistiyle yaşadığı düşmanca ilişkiyi konu alıyor. Film, karanlık ve rahatsız edici sıfatlarının yanında son derecede komik yorumlarını da topladı ve sinemaseverlerin heyecanlı ilgisiyle bekleniyor.
Mary Bronstein, bu heyecanlı olduğu kadar kaygı vereci öyküsü için yaptığı açıklamada biyografik unsurlar olduğunun altını çiziyor:
“Aslında buna benzer bir deneyim yaşamıştım. Kızımla yaşadığım bu kişisel ve özel deneyim hakkında ben detaylı olarak konuşmayacağım çünkü bu onun hikayesi, eğer anlatmak isterse bunu onun anlatması gerek. Daha önce bir annenin çocuğuyla birlikte kriz yaşadığı bir film izlememiştim ama enerjimiz çocuğun mücadelesiyle değil, annenin mücadelesiyle ilgili…”
Linda’nın (anne) hayatının tüm duvarlarının ve hatta eleştirmenlerin tabiriyle çatısının da başına çöktüğü filmde, bu son derece zorlu karakteri canlandıran Rose Byrne’ın performansı için düşman terapist rolündeki Connon O’Brien, “30 yılı aşkın süredir aktörler ve sanatçılarla konuşuyorum. Rose kalibresindeki birinin yaptıklarını izlemek ise… Bunu bir kez yaptığını görüyorsunuz. Bunu 15 kez yaptığını da gördüm… Bunu nasıl başarıp sonrasında hastaneye yatmadığınızı asla bilmiyorum. Hiçbir aktörün, erkek veya kadının, tüm bir film boyunca bu seviyeyi sürdürdüğünü görmedim. Buna tanık olduğum için şimdi benim hastaneye gitmem gerektiğini hissediyorum. Perişanım.” dedi.
Festivalin Midnight Section bölümünde prömiyer yapan komedi ve korkuyu birleştiren film, dünyaca ünlü masalın cesur ve beklenmedik bir yorumu olarak tanımlandı. Grimm Kardeşler’in Külkedisi’nin gotik yeniden anlatımı olarak görülen filmde, bir karakterin adının Sophie von Kronenberg olması ise izleyiciye tanık olacağı hikâyenin burunların kırıldığı, et yiyen tenya istilasına uğrandığı yeni bir body horror olacağının işaretini veriyor.
Emilie Blichfeldt’in yazıp yönettiği filmin başrollerini Lea Myren, Thea Sofie Loch Næss, Ane Dahl Torp ve Flo Fagerli’nin paylaşıyor. Elvira’nın, prensin dikkatini çekmek için girdiği kanlı mücadelede güzel üvey kız kardeşine karşı verdiği savaşın sınırları son derece zorlayarak anlatıldığı bu grotesk filmde, güzellik sektörü yeniden eleştiriliyor. Güzellik uğruna girişilen işlerin çarpık bir hikâyeye dönüştüğü bir yeni anlatı izlemeye hazırsanız, Norveç, Polonya, İsveç ve Danimarka’dan uluslararası bir ortak yapım olan bu izleyicinin sınırlarını zorlayan film, Sundance’teki prömiyerinin ardından Şubat 2025’te 75. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Panorama’nın bir parçası olarak gösterilecek. Ardından 7 Mart 2025’te Scanbox Entertainment tarafından Norveç sinemalarında gösterime girecek.
Fotoğrafçı Peter Hujar ile Linda Rosenkrantz’ın 1974’te gerçekleştirdiği söyleşi, New York’un canlı şehir merkezi sanat dünyasına ve bir sanatçının içsel yaşam yolculuğuna ışık tutuyor. Ira Sachs, biyografik kökleri 1974 New York sanat sahnesine dayanan ve neredeyse bir belgesel gibi görünen filmi için “Passages” yıldızı Ben Whishaw ve Rebecca Hall’ü buluşturuyor. Whishaw ve Hall, hiç çıkmadıkları apartman dairesi içinde kurdukları gerçekçi diyaloglarda 1970’lerin New York’lu sanatçılarının bir günü ve şehirdeki sanat yaşamından kesitler sunuyor. Susan Sontag, Allen Ginsberg, William S. Burroughs ve dönemin diğer entelektüelleri ile karşılaşacağınız bu film, sanat severlerin yeni gözdesi olacak gibi görünüyor.
Amanda Kramer tarafından yazılıp yönetilen film, bu yılın en yenilikçi anlatımlarından birine ve Juliette Lewis, Mamoudou Athie, Melanie Griffith, Samantha Mathis, Robin Tunney ve Udo Kier’in yer aldığı göz kamaştırıcı bir oyuncu kadrosuna sahip.
Basit, zarif, heyecan verici ve TAMAMEN ÇILGINCA olarak tanımlanan filmin tek cümlelik özeti ise şöyle: “Bir gün bir kadın sandalyeyle bedenini değiştirmek için dilek diliyor.”
Beden değişimi komedilerinin konforlu esprilerinin yerini sarsacak bu tasarım odaklı film için Kramer: “Bazen cansız eşyalar bize çevremizdeki çoğu insandan daha fazla heyecan verir. Yani güzel bir sandalyeden… Bir defasında Brad Pitt’in tek bir sandalye için milyonlar ödediğini söyleyen bir haber okumuştum. Sadece tek bir sandalye için. Ve evet, aynısını ben de yapardım!” diyor. Damon Wise tarafından yazılan inceleme ise şöyle:
“Kesinlikle ticari olarak değerlendirilebilecek bir film değil, ancak festival izleyicileri filmin tüketim, statü ve hem duygusal hem de fiziksel olarak biriktirdiğimiz yük hakkındaki açık uçlu fikirlerine kesinlikle tepki verecektir. “Sevdiğimiz şeyler bize ne geri veriyor?” diye merak ediyor The Voice. Kramer bunun üzerinde çok düşünmüş belli ki.”
Kramer ile henüz tanışmadıysanız 2022 yapımı “Please Baby Please” filmine MUBI üzerinden erişebilirsiniz.
Genç bir yazar, 30 yıl önce gizemli bir şekilde ortadan kaybolan efsanevi bir pop yıldızının uzak kompleksine davet edilir. Yıldızın yalakalar ve sarhoş gazetecilerden oluşan tarikatıyla çevrili olan yazar, kendini onun çarpık planının ortasında bulur.
Mark Anthony Green’in ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi olan Opus, başrollerinde Ayo Edebiri, John Malkovich, Juliette Lewis, Murray Bartlett, Amber Midthunder, Young Mazino, Stephanie Suganami, Tatanka Means ve Tony Hale’e yer veriyor. Festivalde prömiyerini yapan film A24 tarafından 14 Mart 2025’te sinemalarda gösterime girecek.
Train Dreams, Denis Johnson’ın romanından “Sing Sing” filminin de ortak yazarları Greg Kwedar ve Clint Bentley tarafından uyarlandı. İkili, 2025 Oscar adaylıklarını neredeyse görmezden geliyorlardı. Sundance listesindeki en iddialı yapımlardan biri olan yönetmen Clint Bentley’in dönem draması, Netflix tarafından satın alındı. Kaynaklar, anlaşmanın on beş milyon doların üzerinde olduğunu söylüyor. Film, 20. yüzyılın başlarında Amerikan Batısı’nda günlük işçi olarak çalışan ve olağanüstü zamanlarda yaşayan sıradan bir adam olan Robert Grainer’ı konu alıyor. Ailesinin ölümüyle hırpalanan Robert, bu yeni duruma uyum sağlamak için mücadele ediyor.
Festivalde en çok konuşulan Midnight filmi olan Together, hala body horror seyretmeye doymadıysanız, çiçeği burnunda yepyeni bir body horror. Film ayrıca Lovecraftvari olarak anılıyor. Michael Shanks tarafından kendi ilişkisine dair bir hiciv – body horror olarak yazılıp yönetilen filmde, özellikle kendi partneriyle olan uzun vadeli ilişkisi tüyler ürpertici, dehşet verici ve hassas bir şekilde ele alınıyor. Tim (Franco) ve Millie (Brie) çifti, bağlılık ve bağımlılık kavramlarının ayrışmasına, birliktelik fikrine yepyeni, grotesk bir anlam yükleyen eşler olarak resmediliyor.
Filmde ikili, Millie’nin bir ilkokulda öğretmenlik yapmaya başlamasıyla şehirden kırsala taşınıyor. Oraya vardıklarında, ormandaki gizemli bir mağarada onları birbirine daha da yakınlaştıran doğaüstü bir su kaynağını ortaya çıkarıyorlar.
Bu kadarı heyecanlanmanız için yeterli değilse filmde evli bir çifti oynayan Alison Brie ve Dave Franco’nun gerçek hayatta da çift olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Filmde birlikte rol almaları üzerine Brie, “Sanırım bunun [ilişkimizi] daha fazla test edebileceğini düşündük,” dedi. “Filmin samimi doğası ve birlikte geçireceğimiz zamanın uzunluğu nedeniyle, daha önce birlikte çalışmış olsak da ya boşanacaktık ya da her zamankinden daha bağlı hale gelecektik.”
“İkincisiydi.” diyen Franco, “Bu film için çekim yerinde olduğumuzda, gerçekten de onu yaşıyor ve soluyoruz ve filmin bizim hayatımız olması konusunda sorun yaşamıyoruz. Ancak evde olduğumuzda ve birlikte bir şeyler yazdığımızda, sadece işten bahsetmemek için sınırlar koymamız gerekiyor.” diye ekledi.
Festivalin şimdiye kadarki en büyük anlaşmalarından birini yapan film, Eccles’taki prömiyerinin ardından klasikleşmiş ve agresif bir teklif savaşına sahne oldu. Neon, filmi yayınlamak için A24 ve Searchlight dahil diğer teklif verenleri geride bıraktı; bir kaynak anlaşmanın muhtemelen 10 milyon doların üzerinde olduğunu ve başka kaynak da tahminin 15-17 milyon dolar arasında olduğunu söyledi, bu da filmi Sundance tarihinin en yüksek anlaşmalarından birine sahip hale getirdi.
Filmin dünya çapındaki haklarını satın alan Neon, sinemalarda gösterim tarihini 1 Ağustos olarak belirledi.
Seyretmelere doyamayacağımızın şimdiden belli olduğu seçkiden bonus olarak Eva Victor’un ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi olan ve ABD Dramatik Waldo Salt Senaryo Ödülünün kazananı “Sorry, Baby”si, Ang Lee’nin “The Wedding Banquet”inin aynı isimli güncellenmiş yeniden yapımı “The Wedding Banquet”i, Bronx’lu yönetmen Joel Alfonso Vargas’ın ilk uzun metrajlı filmi ve NEXT Ansambl Kadro İçin Özel Jüri Ödülü kazananı“Mad Bills to Pay (or Destiny, dile que no soy malo)”i, gerçek suç belgesellerinin estetiğini ve izleyicilerin onların popülerliklerindeki suç ortaklığını sorguluyan NEXT Yenilikçi Ödülü kazananı “Zodiac Killer Project”i de sene içinde izlenecekler listenize eklemenizi öneririm.
Ayrıca müzik severler için masal gibi bir sene olacağı da kesinleşti. Buckley’in hayatının anlatıldığı “It’s Never Over, Jeff Buckley” ve dünyanın en ünlü ilişkilerinden birini odağına alan “One to One: John & Yoko” belgeselleri de seyir listemize altın harflerle yazıldı.
ABD Dramatik Ansambl Kadro İçin Özel Jüri Ödülü – “Plainclothes”
ABD Dramatik Oyunculuk İçin Özel Jüri Ödülü – Dylan O’Brien, “Twinless”
ABD Dramatik Yönetmenlik Ödülü – Rashad Frett, “Ricky”
ABD Belgesel Büyük Jüri Ödülü – “Seeds”, Brittany Shyne
ABD Belgesel Yönetmenlik Ödülü – Geeta Gandbhir, “The Perfect Neighbor”
ABD Belgesel Jonathan Oppenheim Kurgu Ödülü – Parker Laramie, “André is an Idiot”
ABD Belgesel Özel Jüri Ödülü – “Life After”
ABD Belgesel Arşiv Hikaye Anlatımı İçin Özel Jüri Ödülü – “Selena y Los Dinos”, Isabel Castro
ABD Dramatik İzleyici Ödülü – “Twinless”
ABD Belgesel İzleyici Ödülü – “André is an Idiot”
Dünya Sineması Dramatik İzleyici Ödülü – “DJ Ahmet”
Dünya Sineması Belgesel İzleyici Ödülü – “Prime Minister”
NEXT İzleyici Ödülü – “East of Wall”
Kısa Film Büyük Jüri Ödülü – “The Flowers Stand Silently, Witnessing”, Theo Panagopoulos
Kısa Film Jüri Ödülü: ABD Kurgu – “Trokas Duras” Jazmin Garcia
Dünya Sineması Dramatik Büyük Jüri Ödülü – Sabar Bonda, “Cactus Pears”
Dünya Sineması Belgesel Özel Jüri Ödülü – “Mr. Nobody Against Putin”
Dünya Sineması Belgesel İfade Özgürlüğü İçin Özel Jüri Ödülü – “Coexistence, My Ass!”
Dünya Sineması Belgesel Yönetmenlik Ödülü – Mstyslav Chernov, “2000 Meters to Andriivka”
Dünya Sineması Belgesel Büyük Jüri Ödülü – “Cutting Through Rocks”
Dünya Sineması Dramatik Kreatif Vizyon Özel Jüri Ödülü – Georgi M. Unkovski, “DJ Ahmet”
Dünya Sineması Dramatik Senaryo Özel Jüri Ödülü – “Two Women”, Chloé Robichaud ve Catherine Léger