Yeni şarkısı “Değmez”i geçtiğimiz günlerde yayınlayan, pop dünyasının sade ve büyülü sesi Suzan Hacigarip’i Dergy sayfalarında ağırladık.
Sebla KOÇAN / [email protected]
24 yaşındaki genç sanatçı Suzan Hacigarip Antakyalı bir müzisyen. İlk, orta ve lise öğrenimini İskenderun’da tamamlamış. 2015 yılında Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı bölümünü kazanmış. Ancak üniversite eğitimine ara verip bağımsız müziğe yönelmeye karar vermiş. Hacigarip 2019’dan bu yana içlerinde “Ben Ölürken”, “Yol”, “Kül” gibi pek çok single yayınladı. Duru ve sihirli sesiyle pop dünyasında kendi köşesini kapmaya hazırlanıyor. İlerde onun adını daha çok duyacağımıza eminiz.
Hakkınızda çok az şey biliyoruz. Konservatuvarı bitirmeyip içinizden gelen müziği yapmaya karar verdiğinizi biliyoruz mesela. Peki başka neler anlatırsınız bize kendinizle ilgili?
Oldukça sakin yapıda biriyimdir ve bu hayatıma da yansıyor. Aldığım kararlar çoğunlukla radikal olur ve iyi-kötü bunların tecrübesiyle ilerlerim. Okulu bırakma kararım da bunlardan biriydi. Huzurlu hissetmediğim her yerden arkama bile bakmadan kaçarım. Zamanımın büyük çoğunluğunu bir şeyler üreterek, müzik dinleyerek ya da düşünerek geçiriyorum. Oturup dakikalarca düşünmeyi ve hayal kurmayı çok severim. Yoğun bir albüm sürecinden geçtim ve şimdi arkama yaslanıp bazı şeyleri sindirmeyi ve analiz etmeyi planlıyorum.
Müzik ateşinin içinizde ilk yandığı o an’ı hatırlıyor musunuz? Bu hep var olan bir şey miydi, ilk nasıl farkına vardınız?
Müziği çok seven bir ailenin içine doğdum. Dedem gün içerisinde radyo eşliğinde ufak şekerlemeler yaparken ben de o radyonun dibinde durup çalan şarkıları dinlerdim. Feyruzlar, Zeki Mürenler, Neşet Ertaşlar derken kulağım ve kalbim çeşit çeşit ezgilerle doldu. İçimde hep var olan o tutkuyu annemin bana aldığı gitarla pekiştirmeye başladım ve küçük yaşta bir şeyler üretmenin hazzını aldıktan sonra bir daha vazgeçemedim. Bir şeyler üretmek bir parçamı yeryüzüne serpiştirmekle eşdeğer ve bu benim için çok kıymetli.
Bugüne kadar yaptığınız şarkılar içinde “Anlamı bir başka” dediğiniz şarkınız hangisi?
“Sancı” şarkısını benim için çok değerli olan birine yazmıştım. İstemeden de olsa kalbini kırdığım ve uzun bir süre bunun yüküyle yaşadığım için bendeki yeri de, gerçekliği de çok başkadır.
Son şarkınız “Değmez”e gelelim. Bu şarkının hikâyesini, yazım ve beste aşamasını anlatır mısınız bize?
“Değmez” şarkım bugüne kadar yaptığım hiçbir parçaya benzemiyor. Şarkıyı besteleyip ilk kez dinlediğim gece oturup dakikalarca ağlamıştım. Bazı gerçeklerin suratıma tokat gibi inmesini beklemiyordum ve bu parça hayatımdaki çoğu farkındalığın yansıması oldu benim için. Yaşadığım bir çok şeyin sonunda durup ‘değmez’ dediğimi fark ettiğim bir dönemde bunu sizlerle de paylaşmak istedim.
“ŞARKILARIMIN BİRİLERİNİN KALBİNDE YANKI UYANDIRMASI ÇOK DEĞERLİ”
Bir zamanların pop yıldızları ulaşılmaz olurlardı, sizce hala günümüzde starlık diye bir kavram var mı? İçinde bulunduğunuz dönemi düşündüğünüzde kendinizi şanslı görüyor musunuz?
Bir sanatçı için ulaşılabilir olmak tamamen tercih meselesi. Ben dinleyicilerimle etkileşim halinde olmayı seviyorum. Paylaştığım her şarkının bir yerlerde, birilerinin kalbinde yankı uyandırması benim için çok değerli ve bunun dönüşlerini almak yaptığım işi çok daha özel kılıyor. İçinde bulunduğumuz dönem geçmişe nazaran çok fazla opsiyon sunuyor bize ve bu büyük bir şans elbette. Çoğu zaman acımasız bir kalabalığın içinde ilerliyor gibi hissetsem de beni bir adım ileri taşıyacak birçok şeye tek tuşla ulaşabiliyor olmamız lüksünü oldukça verimli kullanmaya çalışıyorum.
Gözlerinizi kapatıp mükemmel bir konser sahnesini hayal edin: Neredesiniz? Nasıl bir alanda, nasıl bir seyirciye çalıyorsunuz? Hangi şarkıyı söylüyorsunuz?
Derdin, tasanın, salgının kalmadığı güzel bir yaz akşamında insanların şarkılarımla ufka bakıp ufak da olsa bi “of” çekeceği harika bir deniz kenarı konseri hayal ediyorum. Ve tabii ki her yerde “Değmez” yankılanıyor.
Türkiye’de müzik yapmak delilik mi sahiden? Müzik yapmak size iyi geliyor mu, sizi nasıl bir ruh haline sokuyor?
İnsanlar kendilerinden olmayanı veyahut kendileri gibi düşünmeyeni çok rahat ötekileştirebiliyor maalesef. Sanatçılar biraz daha göz önünde olduğu için kendinlerine günah keçisi seçmek çok da zor olmuyor onlar için. Yaşanan her krizde saf dışı bırakılan hep sanatçılar oluyor ama krizi daha az hasarla atlatmak için sığındıkları ilk liman yine sanatçılar. Bu sektöre hizmet etmek her ne kadar delilik olsa da bu delilikten haz duyuyorum. Müzik benim kendimi ifade ediş biçimim ve kendimi insanlara anlatabileceğim başka bir dil bilmiyorum. Üzgünken, mutluyken ya da birçok farklı duyguyu yaşarken sarıldığım bir dostum gibi. Hayatımda gitmeyeceğinden emin olduğum tek şey müzik olabilir.
KISA KISA
● Günün en sevdiğim saati 04.00
● Dünya üzerinde henüz görmediğim ama en çok görmek istediğim yer Milano.
● En son Dostoyevski’den “İnsancıklar” kitabını okudum.
● Ne zaman izlesem kalbime dokunan o film Nocturnal Animals.
● Müzik dışındaki en büyük tutkum fotoğraf çekmek.
● Hayatım boyunca asla unutamayacağım o konser pandemi sonrası gittiğim Çeşme – Mor ve Ötesi konseri.