Ana SayfaMüzikSymphony X: “Öğrenmek hiç bitmez, gerçek yolculuk budur”

Symphony X: “Öğrenmek hiç bitmez, gerçek yolculuk budur”

30 Ağustos Cuma günü günümüzün en önemli progresif metal gruplarından biri olan Symphony X ilk Türkiye konserini verecek. Beşiktaş’ta, If Performance Hall’da gerçekleşecek konser öncesi grubun iki beyninden biri, virtüöz gitarist Michael Romeo’ya sorularımı ilettim. Romeo’yla kalmadım, konserin ön grubu, progresif metal’in İstanbul temsilcisi Alkera’yla da görüştüm. Buyrun progresif muhabbetine!

Doğu Yücel

Öncelikle yaklaşan İstanbul konseriniz hakkında sormak istiyorum. Bu İstanbul’a ilk gelişiniz olacak. Türk hayranlarınızdan ne bekliyorsunuz ve biz bu konserden ne beklemeliyiz?

Konseri gerçekten sabırsızlıkla bekliyoruz ve oldukça heyecanlıyız! Hayranlar harika bir deneyim bekleyebilir, harika bir zaman olacak! (Yazarın notu: Grubu yıllar önce Hellfest’te izlemiştim, gerçekten söylediğine kefilim. Bir de yorum sıkıştırayım araya, izlediğim progresif metal grupları arasında hem seyirciyle iletişim olarak hem de sound olarak en “metal”, en “gaz” performans ortaya koyan grup Symphony X olabilir!)

Symphony X’in müziği çoğunlukla “prog metal” olarak tanımlanıyor ama elbette bundan daha fazla unsur var. Senfonik unsurlar, neo klasik ve geleneksel heavy metal kalıpları ve ayrıca bazı soundtrack esinleri de mevcut. Sorulduğunda, türünüzü nasıl tanımlamayı seviyorsunuz?

Emin değilim ama sanırım biz gerçekten bir metal grubuyuz… Belki? Haha. Evet, metal, progresif rock, klasik müzik, film müziği gibi pek çok farklı etkileşimimiz var ama aynı zamanda her şeyi melodik tutmaya ve şarkılarla bir hikaye anlatmaya çalışıyoruz. Ve albümden albüme, şarkıdan şarkıya farklılık gösteriyor bunlar.

Son turnenizdeki outro / çıkış müziğinizin Star Wars ‘Imperial March’ olduğunu fark ettim, kimin fikriydi bu? Hepiniz Star Wars hayranı mısınız?

Evet… haha. Muhtemelen bendim, aslında Russ da olabilir, çünkü ikimiz de oldukça büyük Star Wars hayranlarıyız. Ama bana soracak olursan, bunda başlıca etken John Williams’ın müziği olur, o benim adamım. Zaman zaman bu outro müziğiyle oynamalar yapıyoruz. Eğlenceli oluyor.

“Dürüst olmak gerekirse artık albüm yapmak için fazla para yok!”

 Symphony X yaklaşık 9 yıldır üretim anlamında sessiz. Siz ve Russell Allen birçok albüm kaydettiniz ancak Symphony X hayranları hâlâ yeni bir SX albümü bekliyor. Onlara ne söylemek istersiniz? Uyuyan dev ne zaman ve nasıl uyanacak?

Yeni albüm üzerinde çalışıyoruz. Üstünde çalıştığımız pek çok malzeme var elimde. Ama dürüst olmak gerekirse artık albüm yapmak için fazla para yok, bu yüzden turlarla meşgul olmamız gerekiyor. Bununla bir sorunum yok, ancak bu yüzden yazma süreci daha uzun sürüyor, yalnızca turlar arasındaki zaman dilimi bize kalıyor. Aslında bu hep böyleydi, hayranların gerçekten takdir edeceği bir şey yapmak istediğimiz için genellikle her albüm çok zamanımızı alır.

Grup sessiz kaldığında “War of the Worlds” Pt 1 ve Pt 2 adında iki albüm çıkardınız ve çoğu hayran bu şarkıların Symphony X için yazıldığını düşünüyordu. Çünkü Rick Castellano’nun söylediği vokal replikleri bile Symphony X’in şarkılarına çok benziyordu. tarzı. Bu gizemi ortadan kaldırmak için şunu sormam gerekiyor: Bu şarkılar başlangıçta Symphony X için mi yazılmıştı?

Hayır. Bunlar solo albümlerdi. Nokta! Russ’ın kazasından sonra (Bilgi: Russell Allen’ın dahil olduğu Adrenaline Mob grubu trajik bir otobüs kazası geçirdi ve grubun basgitaristi David Z. Zablidowsky olay anında, kazada yaralan turne menajeri Janet Rains ise bir ay sonra hastanede yaşamını yitirdi), işleri yoluna koymak için zamana ihtiyacı olduğunu söyledi. O noktada ne olacağından emin değildik, işlerin nasıl gideceğine dair büyük belirsizlikler vardı. Bu yüzden bu zamanı bazı solo kayıtlar yapmaya ayırdım. Elbette benzerlikler var, yani nasıl yazıyorsam öyle yazarım. Sanırım riflere, melodilere, aranjmanlara vs. kendi yaklaşım tarzım var. Ancak solo kayıtlara, bazı farklı şeyleri de dahil etmeye çalıştım… daha çok hibrit/sinematik şeyler, elektronik, dünya enstrümanları, ses tasarımı vb. Ama şimdi odak noktası bir sonraki Symphony X kaydı.

Kotipelto, Whiplash, DD Verni, DGM, Ayreon gibi sayısız grubun albümlerinde konuk müzisyen olarak yer aldınız. En unutulmaz performansınız hangisi diyebilirsiniz? Yer aldığınız albümlerden en sevdiğiniz hangisi?

Bir favorim var mı bilmiyorum. Hepsi farklı. Bir arkadaşım ya da tanıdığım biri benden bir şarkı çalmamı isterse o parça için ‘doğru’ olanı bulmak için elimden gelenin en iyisini yaparım.

Türkiye’deki pek çok hayranınız sizi VHS’deki gitar eğitim videonuz “Gitar Bölümü” ile tanıyor ve takdir ediyor. O yıllardan sonra tekniğinizde ne gibi değişiklikler geliştirdiniz?

Tekniğe gelince… çok bir şey değişmedi aslında. Notaların ortaya çıkması için ne yapabiliyorsam onu yapıyorum, haha. Hatta yıllar geçtikçe mesele daha çok teori, kompozisyon, şarkı yazımı gibi başka şeyleri geliştirmekle ilgili oldu. Gerçek yolculuk budur, ömür boyu süren bir yolculuk; her zaman öğrenmek ve yeni şeyler denemek.

ESP M II model gitarı kullanırken radikal bir karar vererek Caparison gibi butik bir markaya geçtiniz ve yanılmıyorsam en uzun süre ‘signature’ Caparison kullanan sanatçı oldunuz. Bu sürecin nasıl gerçekleştiğini bize anlatabilir misiniz?

‘Radikal’ kelimesine katılıp katılmadığımı bilmiyorum – haha. Yıllar önce bir Caparison gitarını denemiştim ve harika çaldığını düşünmüştüm. Böylece onlarla temasa geçtim ve tam olarak benim istediğim gibi bir gitar yapmayı kabul ettiler. Eski Kramer Pacer’ımın sapını aldım, ki çocukluğumda sayısız saatler boyunca çaldığım gitardır bu. Ve onu strat tarzı bir gövde / iki Humbucker / Floyd Rose ile birleştirdim ve dedim ki ‘ böyle bir şey harika olurdu’. Caparison mükemmel hissettiren bir tasarım ortaya çıkardı. Hiç arkama bakmadım.

Bu soruyu birçok kez duymuş olmalısın ama yine de sormak istiyorum. Grubun adı tam olarak ne anlama geliyor? 10. senfoni mi yoksa bilinmeyen senfoni mi?

Başlangıçta yaptığımız işe uygun bir isim bulmak istiyorduk. Açıkçası klasik / senfonik unsur kısmı kolaydı – ‘Senfoni’. Ancak metali, prog rock’ı ve diğer şeyleri de dahil etmemiz gerekiyordu – diğer değişken… bilinmeyen değişken – ‘X’. İşte buyurun.

“Twilight In Olympus” ve “V: The New Mythology Suite” dışında diğer albümleriniz plak formatında yayınlandı. Hayranlarınız bu albümlerin plaklarını arşivlerine eklemek için sabırsızlıkla bekliyorlar. Acaba bu konu hakkında bir şeyler söyleyebilir misiniz?

Evet, bu bizim (ve yönetimin) farkında olduğumuz ve üstünde çalıştığımız bir şey. Yıllar geçtikçe pek çok farklı plak şirketi, farklı anlaşmalar ve buna benzer şeyler oldu. Ama umarım yakın zamanda bunu gerçekleştireceğiz.

Röportaj için teşekkürler. İlk İstanbul konserinizi sabırsızlıkla bekliyorum. İyi günler Bay Romeo!

Teşekkürler ve yakında görüşürüz!

alkera

Symphony X’ten Romeo’yla görüşünce de Alkera’nın da “Romeo”su Yalçın Hafızoğlu’yla… Ne demek istiyorum (!), Yalçın Hafızoğlu’nu gözünüz bir yerden ısırıyor olabilir. Romeo’yu hiç oynadı mı bilmiyorum ama kendisi bir oyuncu. Dizilerde ve tiyatro sahnesinde görmüş olabilirsiniz kendisini, görmediyseniz de artık “algıda seçicilik” gereği fark edersiniz diyorum. Grubun yeni albümü Zamanın Ötesinde gerçekten iddialı ve ortaya koyduğu iddianın altından kalkan bir albüm. Albümü öneriyor ve ve Alkera davulcusu Yalçın Hafızoğlu’yla gerçekleştirdiğimiz soru – yanıt faslına geçiyorum…

“Oyunculukta bedenin enstrüman iken, müzisyenlikte enstrümana hükmediyorsun.”

En son Zeytinli Rock Festivali’nde sahne aldınız, şimdi de Symphony X’ten önce çalacaksınız. Zeytinli’de seyircinin progresif metal’e ilgisi nasıldı ve şimdi türün en önemli gruplarından biriyle peş peşe performans verecek olmak nasıl bir duygu?

Zeytinli Rock Festivali, grup elemanları kariyerlerinde farklı farklı oluşumlarla çalmış olsa da Alkera olarak çıktığımız ilk festivaldi. Bu açıdan bizim yolculuğumuzda çok güzel bir anı olarak yer alacak. Bizim açımızdan hava şartları zorlu olsa da çok keyifli geçti. İzleyenlerin henüz 2 ay önce çıkmış olan albümümüzden şarkılar söylemeleri ve senkoplara eşlik etmeleri şahsen beni çok mutlu etti. Sanırım bu işi oldurabileceğiz dedim. Bunun eminim ki Symphony X konseri ilanı ile bağı bulunmaktadır. Çocukluğumuzdan beri cover’larını çaldığımız gruplardan biri olan SX ile aynı sahneyi paylaşıyor olmak gurur ve mutluluktan öte bir his. Ben bu bağlamda yerli bir grubun dünyaca ünlü progresif metal grubu SX ile aynı sahneyi paylaşıyor olmasından dolayı kıvanç duyuyorum. Umarım ülkemize gelecek olan diğer prog metal gruplarıyla da aynı sahneyi paylaşırız. Hatta belki yurtdışında da 😊

Yeni albümünüz Zamanın Ötesinde’de İzmirli gruplardan ve O Ses Türkiye’den tanıdığımız Onur Çobanoğlu’na mikrofonu devretmişsiniz, vokalist değişimi nasıl oldu, Onur’un doğru isim olduğunu nasıl düşündünüz?

Aslında Onur grubumuza Coexist EP albümü ile dahil oldu. İlk çalışmamız olan Live in Sin EP’ sinden sonra hem vokal hem de bas gitar arama sürecine girmiştik. Ozan’la İstanbul’ dan tanışıyorduk fakat yaptığımız müziğin ihtiyacını karşılayacak bir vokal karşımıza çıkmamıştı. Faruk ve ben Youtube üzerinden her gün vokallere bakıyorduk ve karşımıza Onur’un videoları çıktı. Hemen kendisine ulaştık ve online olacak şekilde Coexist için çalışmalara başladık. Aslında pandemide tüm dünyanın geçtiği bu çalışma metoduna ilk biz geçtik diyebilirim 😊 2019 yılı bizim için milad oldu diyebiliriz aslında. Nihayet Alkera güncel halini almış oldu. Ozan ve Onur gruba dahil olmasaydı belki de projeyi sonlandıracaktık. Bu sebeple Alkera’ nın kurucu üyeleri olarak güncel 5’liyi öne sürmekteyiz.

‘Zamanın Ötesinde’ ile Türkçe parça yapmaya başladınız. Daha önce neden İngilizceydi, neden şimdi Türkçe ve bundan sonra nasıl devam edecek?

Öncesinde daha hayalperesttik. Hemen yurtdışına açılmak gibi hedeflerimiz vardı. Zamanla ayaklarımız yere basmaya başladı. Pentagram’dan Gökalp Ergen bize balonun aynı delikten şişmesi ve sönmesi üzerinden bir örnekle, önce ülkende sonra ülkene yakın coğrafyadan başlayarak en uzağa doğru bunun olabileceğinden bahsetmişti. Bu düşünce aklımıza yattı ve Türkçe albüm yapma fikri bu şekilde filizlendi. Daha sonra bu primal fikir kendini ülkemiz metal müziği açısından da Türkçe sözlü bir progresif metal konsept albümü yapmanın önemli olabileceği fikrine evriltti. Türkçe progresif metal yapan neden yerli bir grubumuz olmasın ki? Fakat bu albümde Dilhun parçasının Nonchallant adında İngilizce bonus tracki de var. İlerleyen albümlerde de bu tip çalışmalarımız olacak. Sanırım Türkçe ağırlıklı hibrit bir şekilde bunu devam ettiririz. Olur da bir gün yurtdışında festival/konser yakalarsak dilin bir engel olmasının önüne böylece geçebiliriz.

Sen aynı zamanda oyuncusun, dizilerde karşımıza çıkıyorsun, böyle yoğun bir başka işin varken bir yandan müziği devam ettirmek zor oluyor mu ve oyunculuk ile davulculuk arasında bir paralellik var mı sence?

Aslında zor olmuyor. Setlerde ve sahnede olmayı seviyorum. Tiyatro ve konserlerimi en az 1-2 ay önceden ayarladığım için dizi/film takvimlerine bildirebiliyorum. Ayrıca sahnede olmak beni besliyor. Sette daha iyi performans göstermeme sebep olan etmenlerden biridir diyebilirim. Yorucu da olmuyor aslında zaten koşuşturmaya alışığım ve adrenalin bağımlısı gibiyim. Boş oturduğum zaman huzursuzlanıyorum. Belki bunda küçükken bana konan hiperaktif tanısının da etkisi vardır, bilemiyorum. Oyunculuk ve davulculuk arasında belki ritm – tempo üzerinden bir ilişki olabilir. İki sanat dalından birinde beden enstrüman iken diğerinde bir enstrümana hükmediliyor. Sonuçta ikisinde de enstrüman çalınıyor. Teorik farklılıkları öğrenince disiplinleri geliştirmek kalıyor geriye. Bu da zaman ve emek meselesi. Aslında ben ikisiyle de sevdiğim için hemhal bir durumdayım. Boş zamanlarımda bu iki sanat dalıyla da hobi olarak uğraşıyorum yani 😊

“Bu albümdeki 10 şarkıdan 10’u da hit!”

İronik bir konudur ama progresif metal’in doğasına ters olsa da “hit” kavramı birçok prog grubunun önünü açmıştır. Dream Theater gibi bir grup bile Portnoy’un deyişiyle sadece tek bir “hit”e sahiptir (Bkz. Pull Me Under). Alkera “hit” kavramına en çok hangi parçada yaklaştı sence?

Bu, hit şarkıdan ne anladığımızla orantılı aslında. Albümü tasarlarken, iyi bir progresif metal albümünde olmasını beklediğimiz şarkı profillerini çıkarttık. Yani her şeyden önce parçaların profillerini belirledik. Bu bağlamda bizim açımızdan 10 şarkının 10’u da hit. Kendi profillerine göre tüm şarkıları hit olarak yazmak yani o profilin iyi bir örneği olarak yazmak temel hedefimiz. Konserlerde ise Kan Revan, Taş Yuva ve Dilhun öne çıkıyor. Fakat benim favorilerim Kum Saati, Teslimiyet ve Zamanın Ötesine. Mike Portnoy’ un “tek hitimiz Pull Me Under” demesinin sebebini anlayabiliyorum. Dream Theater o parça sayesinde kabuğunu kırdı ve sonrasındaki Tokyo konseri ile başka noktalara evrilen yolun başlangıcını yaşadı. Biz henüz Türkiye’ de kitleselleşemedik. Bakalım bizim yolumuzda “başka hikayelerin başlangıcını” oluşturacak o hit parça hangisi olacak.

Türkiye’de Dream Theater, Pain of Salvation, Opeth gibi progresif metal grupları çok sevilse de Türkiye’de bu tarzda çalan çok fazla grubun olmamasını neye bağlıyorsun?

Türkiye’ de çok bilinmese de gayet iyi progresif metal grupları var. Hatta metalin farklı türlerinde de harika gruplar var. Fakat metal müzik yaparak bir müzisyenin geçinebileceği ortamı henüz oluşturamadık. Bu soru aslında sosyo-ekonomik ve hatta sosyo-kültürel bir soru. Mevcut ekonomik durumlarda bırakın albüm yapmayı tek bir şarkı yayınlamak bile kolay değil. Kendi imkanlarıyla yapılan çalışmalar ise prodüksiyon kalitesinden ötürü kitleselleşemiyor. Biz bu gibi hadikapları yenmek üzere yemin ettik. Bunun için Faruk ile Nefes Records adında bir label kurduk. Bunun için kayıt, miks, mastering aşamalarını minimum bütçeye çekebilmek adına neredeyse ses mühendisleri kadar gerekli programları kullanır olduk. Ayrıca klipler ve diğer içerikler için de kasımız güçlü çünkü Ozan’ın mesleği tam olarak bu. Ali de kurgu programlarını çok iyi kullanıyor. Adam zaten yazılımcı, müzisyenler için oluşturduğu Key Stage adında bir programı var. Onur zaten seslendirme sanatçısı, teknoloji ile iç içe yaşıyor. Benim de mesleğim sayesinde prodüksiyon ekiplerine ulaşabilmem zor değil. Biz üretim ayaklarını yüklenerek bu işi sürdürülebilir kılmaya çalışıyoruz. Bunu her gruptan beklemek de vicdani değil. Eğer olur da biz hedeflerimize ulaştığımız takdirde bunu diğer metal grupları için de yapmaktan geri durmayacağız. Ben imkanı olmayan tüm müzisyenleri Nefes Records’a bekliyorum. Bu oluşumun adı bu yüzden “Nefes”.

*Symphony X kısmındaki soru yardımları için Cihan Yeşil’e special thanks:)

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR