Elektronik müzik oldukça geniş bir kavram. Dijital evrenin genişlemesiyle her gün üzerine yeni bir anlam yüklenirken, kimi anlamlar da gerek nostalji gerek yeni trendlerle tekrardan yeryüzüne çıkıveriyor. Synthesizer’lar, yani sentezleyiciler oldukça büyük bir yer kaplarken analog ataları ise son zamanlarda yeni dönem müziğin organik tavırlarını tekrardan dinleyicilere hatırlatıyor. 20. Yüzyılda devrim gibi gelen synthesizer’lar ve onların nasıl pop dünyasını değiştirdiğini konuşalım.
Eylül BOMBACI
1800’lere uzanan tarih
Önce ufak bir çeviriyle başlayalım: Sentezleyiciler yani synthesizer’lar, ses sinyalleri üreten elektronik müzik aletleri olarak geçiyor. Türkçeye çevirisi fazla gerçekçi olup synthesizer kelimesi hissiyatını pek vermese de doğrusu bu olsa gerek. Genellikle farklı ses dalgaları üreterek değişik tonlar elde edebileceğiniz bu müzikal enstrümanlar keman, gitar, flüt ve benzeri gibi akustik enstrümanlardan farklı bir üretim prensibine sahip.
Tamamen elektrik kuvvetiyle çalışan bu enstrümanların aslında tahmin ettiğinizden çok daha eski bir geçmişi var. Sentezleyicilerin tarihi aslında 1800’lere kadar uzanıyor. Telharmonium isimli elektrikle çalışan org, 1896 yılında mucit Thaddeus Cahill tarafından üretiliyor. Bu müzik aleti, elektrik sinyallerini kablolar tarafından ilettikten sonra korna şeklindeki hoparlörlerle ses olarak dışarı veriyordu. Aynı kilise orgları gibi oldukça ağır olan bu aleti taşımak neredeyse imkansızdı. Aynı ilk bilgisayarlar gibi, oldukça yenilikçi ama bir o kadar da verimsiz (şimdikilere kıyasla). Yine de taşıması imkânsız olsa bile müzik dünyası için büyük bir adım olabileceğini kim bilebilirdi?
Bundan bir 30 yıl ileriye gittiğimizde karşımıza çıkan ise Rus bilim insanı Leon Theremin’in kendi adını koyduğu theremin isimli enstrüman. Kullanışı izlendiğinde adeta sihir gibi olan bu alet, komünist lider Vladimir Lenin tarafından bile çalınmış. Biraz uzaylı filmlerindeki UFO sesini andıran bu enstrüman uzun yıllar bilim kurgu klasiklerinde büyük bir önem taşıdı. Geçmişte belki de hiç ulaşılamamış bu perdesiz uğultulu ilginç ses zaten o zamandan çığır açmıştı. Gitgide popülerleşmesinin ardından pop müzikte de kullanılmaya başlandı. The Beach Boys grubunun ünlü parçası ‘Good Vibrations’a kulak verirseniz kendisini dinlemek mümkün.
Uğultudan, pop müziğin omurgasına
Sentezleyiciler bu şekilde 20. Yüzyılın başlarında müzik piyasasına sert bir giriş yaptı. Fakat uzunca bir süre popüler müziğe ait de hissedilmemişti. Asıl ivmesini 1970’lerde büyük enstrüman üreticilerinin bu işe girişmesiyle kazandı. Ünlü müzik markası Moog Music’in kurucusu Bob Moog ilk thereminini 14 yaşındayken üretmişti bile, sonrasında ünlü deneysel müzisyen Herbert Deutsch ile yollarının kesişmesi onu büyük öncü prototipi ‘Moog Modüler Sentezleyici”yi üretmesine sebep oldu. Moog, KORG ve Yamaha gibi markaların analog sentezleyicileri bir anda tüm caz sanatçılarının ve popçuların hayatlarına tek tek girmeye başladı. Yeni ve inovatif bir sesti sonuçta. Disko müziğinin dans pistlerini doldurmasında da böylece büyük bir rol oynadı. Sonrasında aynı AI’ı gibi, tüm müzik piyasasını sarıp sarmalayan büyük sentezleyici furyası aynı zamanda modern müziğin gidişatını da bir anda bambaşka bir yere çekti.
Elektrikle çalışan bu aletler, yanlış anlaşılmasın, dijital ürünler değillerdi… Zaten bahsettiğimiz zamanlarda bilgisayar ve bilgisayar ortamları da hala kullanışlı hale gelmemişti. Elektrikle çalışan bu aletler, analog teknolojiler halinde üretilirken bir takım alıcı vericilerle diğer enstrümanlara bir alternatif olarak kullanılıyordu. Sonrasında bilgisayar müziği analog sentezleyicilerden işi aldı götürdü. Şimdi tüm enstrümanlar bir bilgisayar dosyasında toplanabilirken aynı Sims oyunundaki eklenti paketleri gibi bir araya getirilen bilgisayar arayüzleri, farklı sentezleyici modellerini çok daha ucuza getirebiliyor. Bilgisayar müziği böylece sentezleyicinin uzun yıllar süren hakimiyetine onu da içinde alarak son verdi denebilir. Çünkü bilgisayar çok daha pratik ve hızlı bir şekilde müzik üretimi sağlayabiliyordu.
Nostalji kuşağı sentezleyicilere dokunuyor
Her şeyin dijitalleştiği şimdiki dünyada ise elle tutulur her şeye bir tür özlem var. Analog sentezleyici modelleri ise bu trendden faydalanıyor denebilir. Aynı analog kameralar, plaklar ve kasetlerin geri dönüşü gibi modüler sentezleyiciler de bu geri dönüşlerden nasipleniyor. Mesela Birleşik Krallık’ta 2023’te yaklaşık 6 milyon plak LP satın alındı; bu, önceki yılın satışlarına göre %11,7’lik bir artış ve bu artışın da art arda 16’ncı yıl oldu. Plakların satışının artışı aynı zamanda bağımsız plak mağazalarının yeniden canlanmasını da körüklüyor; Birleşik Krallık’taki ana caddelerde on yıl öncesine göre artık üçte bir daha fazla mağaza (yaklaşık 461 mağaza) bulunuyor.
2020’ler 70lerde başlayan sentezleyici furyasının 50. Yıl dönümü oluyor. 50 yıllık dönüşün bir anlamı olsa gerek. Çünkü fazla dijitalleşmiş ve neredeyse “mükemmel” olan parçalara bir inat gibi yaklaşıyor bu geri dönüşler. Zamanında Depeche Mode, Kraftwerk[4] gibi grupların kendileri gibi olmasına izin veren bu teknolojiler artık dijital benzerlerine emanet edilmişken şimdilerdeyse müzik severler bu aletlerle özlem gideriyor. Birleşik Krallık’ta plak tamiri uzmanı elektrik mühendisi Dan Wilson New Electronics’e şu şekilde açıklıyor “Her şey sıcaklık, kusurlar, hareket ve etkileşimden ibaret…” “…Analog sentezleyiciler, sinyal işleme ve kayıt ortamları, dijital alanda taklit edilmesinin şaşırtıcı derecede zor olduğu kanıtlanmış birtakım niteliklere sahiptir. Analog synth‘ler genellikle günümüz müziğinde de oldukça önemli olan çok yumuşak, güçlü ve odaklanmış derin baslar üretebilir.”[5]
Geçmişten günümüze pop müzikte sentezleyiciler
2015’ten beri git gide popülerleşen bu trendle birlikte markalar da 60 ve 70lerde ürettikleri ve zamanın pop müzik dünyasına hakimiyet kuran modellerini tekrardan üretmeye başladılar. Mesela Elton John’un ‘Rocket Man’ını veya Edgar Winter Group’un ‘Frankenstein’ şarkısının merkezindeki KORG’un ARP Odyssey analog sentezleyicisi yeniden üretilen ürünler arasına girdi. Syhnth pop disko türü 70’ler ve 80’lerin en büyük müzik türlerinden biri olmuştu. Blondie ikilisinin ‘Heart of Glass’ı hala en büyük klasiklerden biriyken 1979’da single olarak çıkan bu şarkı Almanya, İngiltere ve Amerika’da listelerin en tepesine çıkmıştı.
1983’te çıkan ve hala neredeyse her sene bir yerlerde duyduğumuz Eurythmics’ten ‘Sweet Dreams (Are Made Of This)’ de sert ve canlı sentezleyici melodisiyle güçlü bir giriş yaparak bir klasik haline gelmişti. Bu zamanlarda çıkan analog melodiler gerçekten deneysel yapısıyla şapşal ve basit bir hissiyat veriyor. Daha hala keşif dönemlerini hissettiren bu enstrüman Pet Shop Boys’dan ‘West End Girls’, Dead or Alive’dan ‘You Spin Me Round’ gibi şarkıların çıkmasına sebep oluyor.
Disko ölmedi, ölmeyecek!
Disko partilerinin yine popüler dans kültürüne geri dönüş yaptığı şu sıralarda ise disko severler özgün havasını elinden düşürmüyor. Birçok parça yine sentezleyicilerin onuruna listeleri hızla tırmanmaya devam ediyor. Şimdilerde ise ünlü french electronica grubu L’imperatrice’in Moog, Roland gibi bahsettiğimiz büyük markaların birçok ünlü sentezleyicisini kullandığını görüyoruz. Bu otantik hissettiren sesler parçalara nostaljik bir hava verirken o 80’lerin bilim kurgu dünyasında sanki bir yolculuğa çıkartıyor. Geçtiğimiz yıllarda kimsenin izlemeye doyamadığı Stranger Things dizisindeki retro baslı dizi müzikleri de bu geri dönüşün tatmin edici izlerinden biri. Bunun Türkiye’de de örnekleri var tabii ki: 2015’ten beri hayatımızda olan Jakuzi, yine analog sentezleyici seslerini müziklerinde etkin bir şekilde kullanıyor. Bu şekilde 80lerde bir tünelden üstü açık arabayla geçiyormuşsunuz gibi hissetmeniz de oldukça muhtemel oluyor.
Her zaman olduğu gibi tarih tekerrürden ibaret. Fakat bir doğru var, o da diskonun hiçbir zaman ölmeyeceği. Dans etmek bir ihtiyaç, müzikse bir ilaç.