Her sene olduğu gibi iyi ve dolu dolu bir müzik senesi olmasını umarak yılın ilk albümlerine dair beklentilerimizi aktarıyoruz.
Ant Arın ŞERMET
Her seneye başlarken yeni hayallerin, umutların heyecanına seviniyoruz. Ya da sevinmeyi umuyoruz. İyimser veya karamsar biri mi olduğunuza göre değişiklik gösterse de her seneyi bir şekilde bitirmenin verdiği tatlı bir his insanın içine işliyor. Bunun müzik dünyasındaki yansımasıysa o sene çıkacak ilk albümleri dinlemek veya gideceğiniz ilk konseri beklemeye dönüşüyor. 2024’te birçok iyi albüm dinlediğimiz için bu bağlamda iyi bir seneydi diyebiliriz. Darısı sana 2025. O yüzden nerede kalmıştık diyerek Ocak albümlerine başlıyoruz.
Franz Ferdinand – The Human Fear
2000’lerle birlikte indie müziğin en güvenli limanlarından biri oldu Franz Ferdinand. 2004’te grupla aynı adı taşıyan albümdeki ‘Take Me Out’, ‘This Fire’ gibi hit parçalar, grubun ilerleyen yıllardaki müziği için de önemli bir rol oynadı. 10 Ocak’ta Domino etiketiyle çıkacak “The Human Fear”, grubun altıncı albümü olacak. Alex Kapranos bu albümü, insanın korkularıyla yüzleşmesinin bir yansıması olarak tanımladı. İngiliz prodüktör Mark Ralph’in grupla çalıştığı “The Human Fear”dan şu ana kadar yayınlanan iki şarkıya bakınca bu albümün biraz daha sakin olduğunu söyleyebiliriz. Elbette Franz Ferdinand söz konusu olunca müzikseverler dans etme isteği duyuyor. Bu albümde de bu durumu karşılayacak noktalar var gibi gözüküyor. Gelgelelim biraz daha dingin, biraz daha vokalin önde olduğu bir albümle karşı karşıyayız sanki. ‘Night or Day’ şarkısındaki gibi bir albümle buluşacaksak yılın ilk ayından önemli bir albüme kavuşmuş olacağız, bizden söylemesi.
Mogwai – The Bad Fire
Post-rock’ın kendine özgü sesi Mogwai, 4 yıllık albüm sessizliğini sonunda bitiriyor. 2021 tarihli “As The Love Continues”, grubun temiz sound’unun ve melodik yapısının belki de en öne çıktığı albümdü. “The Bad Fire” ise yayınlanan şarkıları bakınca daha sert, kirli ve talepkar bir albüm olacak. St. Vincent ile 2015 yılında Grammy kazanan müzik insanı John Congleton’ın prodüktörlüğünü üstlendiği ve adeta bir grup üyesiymiş gibi ekstra uğraştığı “The Bad Fire”, Mogwai üyelerinin tamamı için uzun süre yaptıkları en özel albüm. Daha kayıt aşamasında özel bir şeyin parçası olduklarını keşfettiklerini ve bu hissi irdeleyerek ortaya 10 şarkıdan oluşan 54 dakikalık bu albümü çıkardıklarını söylediler. Benim içinse bu albümün özel yanı, albümden 2 hafta sonra başlayacakları turnenin ilk konserlerinden biri için Hamburg’da yer almak olacak.
The Weeknd – Hurry Up Tomorrow
The Weeknd, ortaya çıktığı ilk günden bu yana R&B, pop ve dans müziğinin en önemli güncel seslerinden biri oldu. Pandemide çıkardığı “After Hours”, işleri çok farklı bir boyuta taşırken müziğini ve anlatımını iki boyutlu değil, çok boyutlu düşünüp kurgulayan bir sanatçıya evrildi. 24 Ocak’ta XO ve Republic etiketleriyle çıkacak “Hurry Up Tomorrow” da sadece bir müzik albümü değil. Aynı zamanda her şeyini The Weeknd’in hazırladığı bir sinema filmi. Jenna Ortega, Barry Keoghan ve Gabby Barrett’ın oynayacağı film 16 Mayıs 2025’te vizyona girecek. 20 milyon Dolar’ı biraz aşan bütçesini düşününce, albüm ve turneyle birlikte The Weeknd’in bugüne kadarki en büyük işi olacağı belli. Playboi Carti ile yaptıkları ‘Timeless’, albümü beklerken dinleye dinleye ezberlediğimiz bir şarkı oldu bile.
Manic Street Preachers – Critical Thinking
Ocak ayının son gününü albümünü yayınlamak için ideal tarih olarak gören Manic Street Preachers, 3 yıl sonra dinleyicisiyle buluşacak. Kariyerinin zirvesini 1990’ların ikinci yarısında yaşayan Gallerli grup, “Critical Thinking” ile eski günlerine yaklaşmayı da hedefliyor. Döneminin ve günümüzün de en yaratıcı şarkı yazarlarından biri olan James Dean Bradfield’a sahip Manic Street Preachers, albümde yer alan şarkılardan ‘Decline & Fall’ ve ‘Hiding in Plain Sight’ı yayınladı. Bu şarkıları dinleyip grubun özellikle son 10 yılını düşününce ekstra heyecanlanacak bir albümle karşı karşıyayız demek pek mümkün değil. Ancak 30 yılı devirdikleri kariyerlerinde hala yeni bir şey söylemeyi denemeleri takdire şayan. Ayrıca albüme verdikleri “Critical Thinking” ismi, günümüz toplumunda ve müzik dünyasında ihtiyaç duyulan bir nüans. O yüzden ne yapsalar dinlemeye devam edeceğiz. Umarız yayınlamadıkları şarkıların içinde bizleri ters köşe yapacak sürprizler vardır.
Lambrini Girls – Who Let The Dogs Out
Son 5-6 yılda Brighton, İngiltere’nin punk sahnesi için en önemli konumlardan birine dönüştü. Bu sene İstanbul’da izlediğimiz Squid ve gelecek sene izleyeceğimiz Porridge Radio’nun yanı sıra 10 Ocak’ta ilk albümünü yayınlayacak Lambirini Girls de İngiltere’nin en güneyinde yer alan bu şehirden çıktı. 2022’de Wet Leg, 2024’te The Last Dinner Party ilk albümlerini yayınlamış ama bu albümlerden çok daha önce adlarını duyurmuş ve herkesin beklediği isimler olmuşlardı. 2025’te de bu durum Lambrini Girls için geçerli. Oldukça agresif bir punk yapan ikili, Riot Grrrl akımından aldıkları ilhamı gösterirken Amyl and the Sniffers’a müzikal olarak benzerlikleriyle fazlasıyla heyecan uyandırıyorlar. “Who Let The Dogs Out”, 11 şarkıdan oluşan ve muhtemelen alternatif sahnede bu sene adını çok duyacağımız bir albüm. Phoebe Lunny ve Lilly Macieira’dan oluşan grubun sıkı bir IDLES hayranı olduğunu da eklemek, 10 Ocak’ta nasıl bir albümle karşılaşacağımıza dair soru işaretlerini giderecektir. Umuyoruz ki 2025’te İstanbul’da verecekleri bir konserde kendimizi sağa sola zıplarken buluruz.