Ana SayfaMüzikTürkiye'de müzisyen menajeri olmak

Türkiye’de müzisyen menajeri olmak

Hayranı olduğunuz müzisyen ya da grupların en az onlar kadar çalışan hatta çok daha fazla insanla muhattap olan bir de menajerleri var. Tabiri caizse tüm pis (!) işler onlarda. Yer yer kötü polisler, bir yandan da beraber çalıştıkları kişilerin en yakın arkadaşları… Bazılarının gruplar gibi hayranları bile var! İşte karşınızda Türkiye’deki müzisyen menajerleri!

İpek ATCAN / [email protected]

Uzun zamandır aklımda olan bir konu bu. Çünkü 17 yaşımda başladığım bu meslekteki 19. senemde (19 nedir ya?) kimi başından beri, kimi sonradan hayatıma giren nice müzisyen menajeri var. Kimi mesleklerini bıraktı, kimi ise tek bir sanatçı ile çalışmaktan asla vazgeçmedi. Kimi aldığı her sanatçıyı parlatıp, hep yeni bir sanatçının peşinde koştu… Birçoğundan acayip hikayeler dinledim yıllarca. Ve her zamanda yaptıkları işi çok zor buldum, çok da saygı duydum.

Basınla ayrı, mekanla ayrı, kendi ekipleriyle ayrı iletişimde olan, turnelerde bir sanatçı gibi sahnede olmasa da sahne arkasında (mental olarak) çok yorulan bu görünmez (yer yer de çok görünür) kahramanların hayatı nasıl? Nerden bulaştılar bu işe? Ne zorluklarla karşılaşıyorlar? İşte hepsi bu dosyada. Elbette ki daha birçok menajer mevcut piyasada ama ben yıllardır iş yaptığım, vakit geçirdiğim, yakın olduğum ve gerçekten de tutkulu bulduğum isimlerden bir demet sunuyorum sizlere. Hazırsanız başlıyoruz! Keyifli bir yolculuk olacak 🙂

Yeşim Doran: “Dijital çağ ve küresel vatandaşlık ile menajerler her zamankinden daha fazla şapka takmak ve hatta bir sihirbaz gibi onca şapkayla sihir yapmak durumunda kalabiliyor”

IMG 9248 scaled
Sertab Erener & Yeşim Doran (2003)
Bu mesleğe başlamaya nasıl karar verdin? İlk kimlerle çalıştın?
Benim hikayem 1999’da cereyan etmesi sebebi ile biraz farklı gelişti diyebilirim. Öncelikle ben ODTÜ Mimarlık amfisinde Tiyatro Klübü ile tanışıp ışık ve sahne tasarımı aşkına düşmüş bir mezun olarak İstanbul’a gelmiştim. Bir yandan mesleğimi icra ederken bir yandan prodüksiyon tasarımı yapmanın yollarını aramaktaydım. Nitekim kardeşim Buket Doran ve Demir Demirkan vesilesi ile Sertab Erener ile tanışmıştım. Onunla prodüksiyon tasarımı yapma şansım oldu. Lakin böyle bir tasarım bütçesi oluşturmakta zorlanıyordu menajerleri ve/veya organizasyon şirketleri. Öte yandan prodüksiyon yönetimi iş tanımı gayet gündemdeydi ve bana tasarımını yaptığım prodüksiyonları yönetirsem bir gelir oluşturabileceğim önerisinde bulundular. Hemen yurt dışı fuarlarda ve yurt içinde ustalardan ışık sahne dekor vb. konularda destekler alarak kendimi geliştirip prodüksiyon menajeri görevine soyundum 🙂 Hayat bu şekilde akarken Sertab’ın bir kaç menajer değişimi olmuştu. Ben o sırada turne menajeri olarak da çalışmaktaydım. Son değişiklikten sonra sanatçı menajerliği görevini bana teklif etti ve ben de kabul ettim ve ilk icraatımız Eurovision şarkı yarışması oldu. 2005 yılına kadar birlikte çalıştık. Anlayacağınız menajer olmaya karar vermedim, tasarım yapabilmek için menajer olmuş olabilirim 🙂
Şu an kimlerle çalışıyorsun?
Eurovision sonrası Sertab ile 1,5 yıl Avrupa ve Japonya’da albüm yayınlayıp tanıtım etkinlikleri, solo ve festival konserleri yapmıştık. Menajerliğe dair ufuk açıcı bu deneyimler bana uluslararası bir donanım da katmıştı. Menajerlik tasarıma ağır basmıştı artık. 2005’te yayınlanan “Can Kırıkları” albüm lansmanı ile beraber Şebnem Ferah ile çalışmaya başladım, bu sene 19 yıl oluyor, halen birlikte çalışıyor olmamızdan ötürü çok mutluyum. 7 yıldır ise Özge Fışkın ile çalışıyorum. Sertab vesilesi ile başlayan tanışıklığımız, Eurovision yoldaşlığımız, yirmi küsur yıllık bir arkadaşlığa dönüşmüştü. Sonra da işe evrildi. Yakın dönemde ise Anjelika Akbar ile çalışmaya başladım ve umuyorum uzun yıllar birlikte çalışabiliriz.
yd sf
Yeşim Doran & Şebnem Ferah (2016)
Bugüne kadar en unutamadığın anı nedir?
Senin de yakınen bildiğin, “İyi Eğlenceler Kızım!” stand-up gösterimde komedi festivalinde anlattığım üzere Sertab ile Eurovision birinciliği sonrasında tebrik daveti üzerine dönemin İçişleri Bakanı’nın makamına gidişimiz… Kendisine kahve falı bakmak durumunda kalmam… Bana Bakanlığın yayını “Satanizm Nedir” kitabını hediye etmesi.. Ama burada anlatmayacağım belki yine sahnede anlatırım! 🙂
Türkiye’de menajer olmak nasıl sence? Gerek mekan ve marka iletişimi açısından gerek genel olarak… Yani artık yerli sanatçıların dünyaya da açıldığını düşünecek olursak belki bir kıyas da olabilir. 
Şimdi mi nasıl, o zamanlar mı nasıldı, yarın nasıl mı olacak? Bu sorularla ifade etmek istediğim şu ki benim baktığım yerden bu mesleğe dair gördüğüm dün de bugün de yarın da aynı: yaklaşımımızın merkezine “bir marka olarak sanatçı” anlayışını koyarak birlikte hareket edebilmek. Menajerin rolü sanatçının istediği kadar geniş veya dar ama odaklı olabiliyor. Her iki şekilde de sanatçı yönetiminde menajerin takması gereken çok sayıda şapka var. Teknolojiler, mecralar, sınırlar değişebiliyor, nitelik değişebiliyor, nicelik değişebiliyor, stratejiler ve kilometre taşları değişebiliyor. Örneğin dijital çağ ve küresel vatandaşlık ile menajerler her zamankinden daha fazla şapka takmak ve hatta bir sihirbaz gibi onca şapkayla sihir yapmak durumunda kalabiliyor. Yeni medyayı, sosyal platformları, gelişmeleri anlayabilmek için kendilerini güncellemeleri gerekiyor.
Ama dediğim gibi ne kadar ne olursa olsun bence ana misyon dün de bugün de yarın da aynı; sanatçının hikayesini, vizyonunu anlamak, bunu geliştirmeye, beslemeye yönelik çalışmak ve bunu insanlara ulaştırmak. Son olarak; sahne tasarımı yapmak için menajer olan biriyim demiştim, menajerliği de “menajerlik sanatı” olarak gördüğümü söylemek isterim.

Gülçin Kocakır: “Ben işime aşık biriyim, üniversite yıllarında düşündüğüm tek bakış açısı:eğlendiğin ortam iş hayatın olsun” idi. Bu motto ile hayatıma devam ettim.”

Gülçin Kocakır
Gülçin Kocakır

Bu mesleğe başlamaya nasıl karar verdin? 

Üniversite yıllarında başladı aslında.  Sistemin bi tık dışında kalan, kalmayı tercih eden bir bakış açısı ile o yıllarda ufak çaplı okul organizasyonlarına dahil oldum, sonrasında bu işlerin arka planda nasıl ilerlediğini daha çok merak ettiğimi ve çalışma saatleri belli olan masa başı işi yapmaya uygun olmadığımı keşfettim. O dönem hem okulda okuyup hem de müzik sektörünün içinde olan bir okul arkadaşım yeni bir müzik dergisinin yayınlanacağını (Yüxexes) ve yazar kadrosu oluşturduğunu söyledi. Hem yazmayı seven hem de organizasyonlarla iç içe olma fikri ile tabiki ‘ben varım’ dedim. Bu sektöre müzik yazarlığı ile dahil olup, ardından sanatçı Basın Danışmanlığı devam ettim ve 10 yıldır da menajer olarak devam ediyorum. 

İlk kimle çalıştın?

2006 yılında basın danışmanı, 2014 yılında ise menajeri olduğum Hayko Cepkin.

Şu an kimlerle çalışıyorsun?

Hayko Cepkin, Halil Sezai, The Madcap ve Whale Room. 

Bugüne kadar en unutamadığın anı nedir?

18 yıllık sektör serüvenimde kendi dönemine ait beni heyecanlandıran, dönüm noktası olan anlarım oldu. Fakat en unutamadığım, 2018 yılında Hayko’nun yüzde yüz başarı ile festival sahnesine paraşüt ile inmesi oldu. Başarılı bir sonuç olacağından emin olsanız da yine de içiniz bir cız etmiyor değil 🙂 sSonuç; korku sonrası huzur, gurur, mutluluk gözyaşları 🙂 

Türkiye’de menajer olmak nasıl sence? Gerek mekan ve marka iletişimi açısından gerek genel olarak… Yani artık yerli sanatçıların dünyaya da açıldığını düşünecek olursak belki bir kıyas da olabilir.

Bir kere disiplin, plan program yoksa meslek hayatı bence çok zor 🙂 Herkesin bu kadar özverili olmadığını unutuyorum bazen 🙂 Bu meslekte seni zorlayan kişiler, konular, kurumlar, konumlar, mekanlar, organizatörler var mı var, her işin kendi içinde kolay ve zor zamanları var. Ben işime aşık biriyim, üniversite yıllarında düşündüğüm tek bakış açısı:  eğlendiğin ortam iş hayatın olsun” idi. Bu motto ile hayatıma devam ettim. Dolayısı ile karşılaşacağım zorlukları göğüslemek daha kolay olacaktı benim için. Sadece çalıştığın isimlerin zor ya da çok kolay olması ile ilgili değil konu, çalıştığın isimleri iyi tanımak, analiz etmek, işe saygın, dürüstlük, pratik düşünmek, müthiş planlı/programlı olmak, disiplin ve doğru iletişim ile işlerin yolunda gitmemesi için bir sebep yok. 

Duygu Çetin: “Ülkemizde, ‘işini’ yapana her iş zor.”

Duygu Çetin
Duygu Çetin
Bu mesleğe başlamaya nasıl karar verdin? İlk kimle/kimlerle çalıştın?

2008’de Funda Sanlıman’ın asistanı olarak çalışmaya başladım. Teoman ve Funda Hanım’dan çok şey öğrendim. Bir hedefe ulaşmak üzere bu mesleği yapmaya karar vermedim açıkçası, kendiliğinden gelişti biraz. Sonrasında Can Sertoğlu ve mor ve ötesi ile Rakun Müzik grupları; Peyk, Nefes, Gren ve Neyse’nin projelerinde yer almak yeni tecrübelerdi. Bu süreçte Can ile çalışmak da çok şey öğretti. Babajim İstanbul ile alanında yetkin insanlarla 8 yıl süren çalışmamız ise stüdyo yönetimi, kayıtlı müzik konusunda müstesna bir eğitim imkanı oldu benim için. Ve tabii ki, başlı başına, mor ve ötesi. öğrenmeye heveslendirir.

Şu an kimlerle çalışıyorsun?

2011’den beri mor ve ötesi ile çalışıyorum. Can Kazaz ve Den Ze’ye (Deniz Özçelik) ise gönülden bağlıyım. Elvan Erdem Can Kazaz’ın, Deniz Doku Den Ze’nin menajerleri. Tam zamanlı olmasa da, elimden geldiğince onlara destek olmaya gayret ediyorum.

Bugüne kadar en unutamadığın anı nedir?

28 mayıs 2022. İnönü Stadyumu. Sirenler… mor ve ötesi.

Türkiye’de menajer olmak nasıl sence? Gerek mekan ve marka iletişimi açısından gerek genel olarak… Yani artık yerli sanatçıların dünyaya da açıldığını düşünecek olursak belki bir kıyas da olabilir.

Ülkemizde, ‘işini’ yapana her iş zor. Daha kötüye gidiyor diyemem ama olması gerekene çok da yakın değil. Kıyası imkansızlıklar değil yetersizlikler üzerinden yapmak faydalı olur. Eğitim imkanı, iletişim kabiliyeti, saha tecrübesi ve en önemlisi vizyon gibi eksiklikler tamamlandıkça daha iyi olacağına da inanıyorum.

Burçin Gülbahar: “Bir artistin kariyerini bitirmek de uzunca bir süre ilerlemesini sağlamak da menajerlerin elinde.”

Burçin Gülbahar
Burçin Gülbahar

Bu mesleğe başlamaya nasıl karar verdin? 

Bu biraz saçma gelecek ama bu işi ilk öğrendiğim yer bir çizgi filmdi. Efsane boyband New Kids On The Block’un 90 yılında Trt2’de yayınlanan bir çizgi filmi vardı. New Kids On The Block fanı olarak tabi kaçırmıyordum, her bölümde bir elemanın başı belaya giriyor ve bir adam her şeyi yoluna koyuyordu. Maurice Starr diye bir adamdı. Hem prodüktör hem de menajerdi. NKOTB dışında Boyz II Men, New Edition gibi gruplarla da çalışmıştı. 10 yaşımdayken ben de bunu yapmalıyım demiştim kendime 🙂 Koskoca grup üyeleri bir adam ne derse onu yapıyor başka kimsenin sözüne bakmıyorlar, şahane bir iş 🙂 Daha sonra yabancı dergiler ve başka kaynaklarla beraber bu işin nasıl olduğunu anlamaya çalıştım sonrasıda kendi kendine geldi. 

İlk kimle/kimlerle çalıştın?

Birçok isimle çalıştım geçtmişte. Geçmişte çalıştığım isimlerden daha çok gelecek çalışmak istediğim isimler beni daha çok ilgilendiriyor 🙂

Şu an kimlerle çalışıyorsun?

Bu işte en önemli şeyin istikrar olduğunu düşünüyorum, çalıştığım isimlerle genelde uzun vadeli planlar yapmayı tercih ediyorum. Çok uzun zamandır Yüksek Sadakat, Batu Akdeniz, Mengene, Can Baydar gibi isimlerle devam ediyorum. Menajerlik dışında aynı zamanda prodüktörlük hizmetide veriyoruz ofis olarak. 

Bugüne kadar en unutamadığın anı nedir?

2-3 ciltlik kitap olacak kadar çok anı var ama en komiklerinden biri 2010 yılında ekibimizde yabancı bir tonmaister arkadaşımız vardı. Onunla Kayseri’de bir konsere gidiyorduk ses firması ile konuştuğunu her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu 🙂 1000 kişilik bir kültür merkezinde organizatör ses sistemi olarak 5+1 ev sinema sistemi kurmuştu, kapının önünde kara kara düşünürken Türkiye’nin en büyük ses firmalarından birinin tırı yanaştı. Ertesi gün gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı toplantısı için kuruluma gelmişlerdi. 5+1 sinema sisteminin ardından 300 ışıklı, stadyumda konser yapmaya uygun bir sistem kurulumu yapılmışlardı. İptal edelim derken şahane bir konsere döndü.

Türkiye’de menajer olmak nasıl sence? Gerek mekan ve marka iletişimi açısından gerek genel olarak… Yani artık yerli sanatçıların dünyaya da açıldığını düşünecek olursak belki bir kıyas da olabilir.

Türkiye’de müzik sektörü içerisinde kavramlar yanlış kullanılmakta. Dünya standartında menajerlik ve kariyer planlaması yapmak maalesef hala mümkün değil. Çünkü bizde asistanlar menajer oluyor, booking’cilere menajer diyoruz. Öncelikli olarak global anlamda bu sektörde her kalemin ne iş yaptığının kalın çizgilerle çizmemiz gerekiyor. Bir artistin kariyerini bitirmek de ya da uzunca bir süre ilerlemesini sağlamak da menajerlerin elinde. O yüzden alınan kararların uygulanabilirliği ve sonuçlarını öngörmek bu işin en önemli kuralı. Dünyadan farklı olarak ülke olarak anlık değişkenliğimiz çok fazla; ben yurtdışında arkadaşlarımla konuşurken 4 sene sonrasının planlarını dinliyorum ama biz bir hafta sonra ne ile karşılaşacağımız konusunda habersizisiz. O yüzden birlikte çalıştığımız insanların çok uzun bir kariyere sahip olmaları için en az 3 kere düşünmemiz gerekiyor.

Burçin Turna: “Ben kendi mesleğim için 2,5 yıldır bir yatırım olarak terapiye gidiyorum ve sadece işimi konuşuyorum, terapistim benim menajerim”

Burçin Turna
Burçin Turna

Bu mesleğe başlamaya nasıl karar verdin? İlk kimle/kimlerle çalıştın?

İlk mesleğim reklamcılıktı, marka yöneticiliği yapıyordum, sosyolog olarak kendi mesleğimi hiç yapamadım Türkiye şartlarında. 4 yıl reklam sektöründe çalıştıktan sonra radikal bir kararla sektörü bırakıp üç ay sonra müziğe olan ilgimden de kaynaklı, bir sabah uyanıp menajerim ben artık dedim. Bence marka yöneticiliği düşünüldüğünde çok farklı uçlar da değildi. O zamanlar gençlik cesaretiyle hiçbir şey bilmeden giriştiğim iş birden hayatım oluverdi. İşin zor yanlarından biri de direkt menajer olarak başlayıp insanlara bunu kabul ettirmem oldu aslında, genelde çoğu menajer önce asistan, tur menajeri, rodi, prodüksiyon amiri gibi pozisyonlardan başlayıp işin iç yüzünü öğrendikten sonra saygı, kabul ve iş kazanıyor. Ben sektöre damdan düşer gibi girip bir yıl sonra iki isimle beraber büyük konserler vermeye başlayınca sektörün de bu genç ve toy kıza yer açmaktan başka bir seçeneği kalmadı. O zamanki yorumları hatırlayıp gülüyorum bazen. Ne günlerdi… Macera büyük ve hızlı olunca insanların tepkileri de büyük oluyor. Bu yüzden kimse yardım etmedi aksine herkes yıllardır sektörün içindeki eski abilerin haklarına konmuşum gibi davranmaktan da çekinmedi, çok üzüldüm ilk zamanlarda çok kırıldım ve törpülendim ama hep çok şanslı oldum. Bu şansı da çok iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Çalışkanlık ve emek de o noktada başladı aslında. İlk aktif sanatçım Canozan oldu. 2019 yazı onunla başladık. Daha öncesinde tanışıyorduk da. Her şeyi beraber öğrendiğimiz koskoca bir 4 yıl geçirdik. 2020 Şubat’ta koronadan hemen önce daha “Seni Dert Etmeler” henüz yayında değilken Madrigal ile anlaştık. Onlarla da 3 yıl çalıştık. Sufle de o sıralarda hayatıma girdi, 5. Yılımıza girmiş bulunuyoruz bu yıl.

Tek sanatçıyla çalışan bir menajer hiç olmadım yapım gereği. İyi ki de olmamışım. Bu meslek farklı insanlarla farklı işler deneyimledikçe tatmin ediyor beni. Tabi ki doğru ya da yanlış yok, tamamen yiğit-yoğurt ilişkisi. Bunların yanında Batuhan Kordel, Batu Akdeniz, Güler Özince, Melis Yelman, Simge Pınar, Tuğçe Şenoğul, Güneş Özgeç, Birileri, Kendimden Hallice, Kıvılcım Ural, Eskitilmiş Yaz, MŞŞ, Serdar Öztop, Polen, Dilan Balkay ve belki ismini hatırlamadığım birkaç isim daha vardır, aflarına sığınıyorum 🙂

Şu an kimlerle çalışıyorsun?

Sufle, Doğan Duru, Can Güngör, Lara Di Lara, The Away Days, Alaturca Club, Vera, Dilhan Şeşen.

Bugüne kadar en unutamadığın anı nedir?

Tabi ki Madrigal ile yaptığımız ilk Harbiye konseriydi. Aylarca çalışıldı ve ilk şarkıya başladıkları anda ağlamaya başlamıştım. Prodüksiyon amirimiz Çağan Öğüt gelip “Başardın, başardık!” demişti ve sarılmıştık. Sonra Bostancı konserleri, Zorlu konserleri, açık havalar vs derken ben bir süre daha ağlamaya devam ettim 🙂 O hissin bir tarifi yok, her şeye sanatçıyla beraber sıfırdan başlayıp üst bir evreye geçtiğinizde o artık menajerlik ötesi bir duruma dönüşüyor duygusal olarak. Ki bunu yaşamak da herkese nasip olmuyor. Ne kadar eleştirilsem de sanatçılarımla hep dost olarak çalıştım, ne bir sözleşme ne bir evrak olmadı. Yollar ayrılsa da yoldayken o yıllar boyunca herkesin bile isteye sadık kalması mükemmel bir başarı her iki taraf için de. Bu sektör böyle sadık ilişkilerin ömrünü kısaltan açgözlü insanlarla doluyken hem de…

Beni eleştirmeden doğru yaptığımı düşünen tek insan rahmetli Tolga Akyıldız’dı. “Sen herkes gibi olma, olamazsın da zaten” diyordu hep. Canım Tolga…

Türkiye’de menajer olmak nasıl sence? Gerek mekan ve marka iletişimi açısından gerek genel olarak… Yani artık yerli sanatçıların dünyaya da açıldığını düşünecek olursak belki bir kıyas da olabilir.

Pandemiden önce bu soru sorulsaydı kesinlikle farklı cevap verirdim. Ama Türkiye’de artık herhangi bir şey olmak bile zor bence. Diğer yandan “menajerlik çok zor ya” cümlesini kurmanın marifet olduğuna inanlardan da değilim. İşine hak ettiği değeri verebiliyorsan her şey kolay. Çoğu insan gibi ekonomiye değil tam tersi pandemi etkisiyle gelen psikolojiye bağlıyorum. Pandemiden önce de ekonomisi mükemmel bir ülke olmadık. Sadece daha dirençliydik. Pandemide bağışıklığımız düştü. Psikolojinizin sürekli sağlıklı olması, yöneten kişi olmak için önemli; hem duvar gibi olmanız hem de merhamet edebilmeniz gerekirken aynı zamanda bunun ironisini de yaşamamanız ve o ince çizgiyi de hep çizebilmeniz gerekiyor. Ben kendi mesleğim için 2,5 yıldır bir yatırım olarak terapiye gidiyorum ve sadece işimi konuşuyorum, terapistim benim menajerim artık çünkü ben de insanların terapisti olmak zorunda kaldığımda, birinin de beni yönetmesi gerekiyor. Psikologların da düzenli olarak terapiye gitmesinden farksız bir denklem. Terzi kendi söküğünü dikebilmeli.

Yurt dışındaki menajer-müzisyen iletişiminin çok farklı olduğunu hayal ederdim. Son iki yıldır birçok sanatçıma Avrupa turnesi yaparken bu süreçte çok fazla farklı insanla çalışıp gözlem yaptığımda gördüğüm şey biraz hayal kırıklığı oldu. Ekonomik dinamikler dışında hiçbir şey farklı değil, aksine bence daha karmaşık. Bizler çok daha pratik bir şekilde krizleri daha iyi çözerek çalışıyoruz. Coğrafi olarak mücadele eden bir toplumdayız ve bu konudaki kaslarımız kesinlikle daha güçlü. Yurt dışında menajerlik yapmak istemem örneğin, burdaki mücadelenin bağımlısıyım ve bununla mutluyum. Bu meslek benim için deli işi olduğu kadar tutku işi de, tutku yoksa kendimden bu kadar çok şeyi feda ettiğim bir mesleği neden seçeyim ki?

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR