Emre Şahin’in yönetmen koltuğunda oturduğu film, 2021 yapımı “Boiling Point” filminin uyarlaması ve tek plan çekilmiş. Bu kadar yüksek yoğunluklu bir kaosun tek planda çekilmesinin imkansız olmadığını kanıtlıyor film. Başrollerini Burak Deniz ve Öykü Karayel’in paylaştığı “Umami”, izleyiciyi kendisine hayran bırakan oyunculuk performansları, Can Cengiz’in kaleme aldığı senaryosunun sürekli yeni bir kriz ürettiği akışı ve bir an bile düşmeyen temposu ile izlenmeyi hak ediyor. Baştan uyarmalıyım ki battaniyemin altında keyifli bir içeceğimle kafamı boşaltacak bir film izleyeyim diyorsanız aradığınız film kesinlikle “Umami” değil; zira ilk 25 dakikasında 10 bin adım tamamlamış hissettiren temposuyla film size konforlu ve çerezlik bir film vadetmiyor.
Bilmeyenler için filmin ismi üzerinden bir açıklama yaparak başlayalım; umami, acı/buruk (bitter), tatlı, tuzlu ve ekşi gibi temel tatlardan biridir. Beş temel tattan biri olan umami, Japonca kökenlidir, Profesör Kikunae Ikeda tarafından üretilmiş bir bileşik kelimedir ve “hoş – lezzetli tat” anlamına gelir. Filme bu ismin seçilmesini, günlük yaşamda adını anmaya pek fırsat bulamadığımız tatları deneyimleme fırsatı olarak görebiliriz. Hangimiz, gittiğimiz bir restoranda, mekânın çalışma temposunu, personelinin günlük yaşam sorunlarını ve mütemadiyen doğabilecek nur topu gibi krizleri düşünmeye zaman ayırabiliriz ki… Umami’nin uyarlandığı orijinal film de bu krizlere gönderme yapan ismiyle aynı detayları hatırlatıyor.
Philip Barantini’nin yönettiği 2021 yapımı “Boiling Point”, 75. British Academy Film Ödülleri’nde (BAFTA) 4 adaylık almıştı. Ardından BBC One’da bir devam dizisi de çekilen film, yine Barantini tarafından yönetilmiş bir kısa filmin genişletilmiş versiyonuydu. Başrollerinde Stephen Graham, Vinette Robinson, Ray Panthaki ve Hannah Walters’ın yer aldığı filmi mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum. “Umami”yi seyredip “Boiling Point”için zaman ayıramayanlara ise, iki filmin de en güzel “taşma noktası” olan pembe pembe pirzolalar sahnesinin orijinal versiyonunu buraya ekliyorum.
Geçtiğimiz yıl ödülleri ve yıldızları topladığı görülen “fancy” bir “fine dining” restoranının hem şefi hem de ortağı olan Sinan Bora (Burak Deniz), ekipteki en büyük destekçisi, arkasını toplayanı, kriz anı çözümleyeni Melis şef (Öykü Karayel), agresif ızgara şefi Çekdar (Onur Ünsal) ve televizyon ünlüsü aşırı antipatik İtalyan şef Renzo (Osman Sonant) eşliğinde bir restoranın ve mutfağının günlük akışına dahil oluyoruz.
Akışını seyrediyoruz demiyorum dikkat ederseniz çünkü film izleyiciyi bir anda yakasından tutup kameranın peşine takıyor ve tek bir duraksama olmadan artık akışa kapılıp gidiyoruz. Yoğun temposu, hem iş yaşamının hem de özel hayatın getirdiği gerginlik, herkesin mutfak hiyerarşisinde bir üsttekiyle adeta boğuşması derken bu kaos girdabının içinde biz de mutfak ekibinin bir parçası oluyoruz. Eğer siz de günlük yoğunluğunuzdan bunaldıysanız, kendi dertlerinizi unutturacak bu yepyeni sorunlar silsilesi akışına dahil olabilirsiniz.
Film bu yönüyle çok zor izleniyor eleştirileri almış ancak tek planda sürekli yüksek tempolu karakterleri takip eden film için bunun özel bir tercih olduğu çok açık. Sinan Bora ve ekibinin geçtiğimiz yılı üst düzey bir performansla çok başarılı geçirdiği görülüyor. Bu noktada daha ilk sahneden (prep listesinin hazırlanmaması, siparişlerin eksikliği vb.) iş yaşamındaki sorumluluklarını-sorunları kotaramadığını gördüğümüz ve yine ilk andan bu şekilde tanıdığımız Bora’nın yaşamında bir kırılma olduğunu ve artık bir şeylerin pek de iyi gitmediğini anlıyoruz. Ancak film, sanki mutfağın dışında olan filmin dışında kalır gibi bir mottoyla hareket ediyor ki birkaç telefon ve sohbetlerin arasına sıkıştırılmış iki üç cümle dışında karakterlerin yaşamına dair bir bilgiye ulaşamıyoruz.
Filmin akışıyla kadraja dahil edilen tek yönlü müşteriler sadece bir tip olmaktan öteye geçemiyor elbette. Karakter derinliğine erişememiş müşterilerin sinir katsayılarını yükselttiği sahnelerde derin bir nefes almak, içinizden ona kadar saymak hatta belki de kalkıp bir papatya çayı demlemek isteyebilirsiniz. Açıkçası ben, filmin uyuzluk katsayısı yüksek müşterilerinin, gerçek yaşamda her birimizin bizzat tanıdığı kişiler olmasını, yaşamlarımızı nasıl çekilmez kıldıklarını ve hepimizin paydaşı olduğumuz ortak bir dert kümesi olarak gösterilmesini epey beğendiğimi de söylemeliyim.
Umami, tüm bu özenle seçilmiş detayları bir yana, sadece Burak Deniz’in anbean yükselen gerginliği göğüsleyen sahneleri ve Onur Ünsal’ın espriyle karışık delirme basamaklarını tırmanıp en son et bıçağı ile zirveye ulaştığı performansı için bile izlenmeye değer.