Mağaralarından çıkıp “kafalarına göre” müzik yapmaya niyetlenen ve birçok başka projeden tanıdığımız Deniz Ağan, Onat Hafız ve Kerem Arca ile yeni grupları Vahşi Çiçek üzerine konuştuk; 2025 yılında Türkiye’de hâlâ rock yapmanın ne kadar mümkün olduğundan, grupların kafasına göre müzik yapabilmesinin lükslüğüne kadar sayısız şey konuştuk. ‘Şerefe’ şarkılarının da başında dedikleri gibi “sizi bu arabesk bataklığından kurtarmaya gelen” Vahşi Çiçek ile tanışmak için sizi de röportaja alalım!
Vahşi Çiçek hoş geldiniz dergy.com‘a! Aslında sizinle yakından tanışık olduğuma da güvenerek biraz daha kulis sohbeti gibi başlamak istiyorum röportajımıza. Vahşi Çiçek’in henüz adı bile yokken doğan o ilk jamming günlerine geri dönelim diyorum… Ne arıyordunuz o zamanlar müzikte?
Onat: Hoş bulduk, öncelikle teşekkür ederiz desteğin için. İlk adımlar Deniz’lerin eski stüdyosunda 2020 başlarında keyfi takılmamızla başladı.
Deniz: O süreçte stüdyoda zaman zaman farklı işler için bir araya geliyorduk, bazen Onat davul çalışmaya geliyordu. Birbirimizi iş üstünde çok gördük, gruplarımızı canlı da izledik çok kez. Hızlı, kirli, gürültülü bir şey yapılacaksa Onat’ın tam adamı olduğunu herkes biliyor zaten. Benimse çaldığım gruplar o dönem daha farklı sound’ların, yapıların arayışındaydı, çok sert sularda değildik ama günlük hayatımda yaşadığım şeyler de öfke getiriyordu, o öfkeyi tekrar müziğe yöneltmek istediğim zamanlar oluyordu. Onat ile jam’lerken ben kendi adıma özgürce bunu yapıyordum sanırım. Özel bir arayışım yoktu, birlikte çalmak, çalarken de özgürce özlediğim şeyi yapıp deşarj olmak gibi bir şeydi.
Onat: İlk olarak bugün ‘Yağmurlu Günlerde’ adını almış olan şarkının bestesinin çıkmasının ardından şekillenmeye başladı. Ardına pandemi girince biraz aksadı tabii. Deniz’le ilk provalara başladığımızda bir gruba dönüşmesi veya çıkan şeyleri paylaşmak gibi bir amaç yoktu başlangıçta. Sonra iş jam’lemekten çıktı. Kerem de geldikten sonra taşlar tam yerine oturdu. Şimdi yeni bir dönem ve yeni arayışlar var bizim için.
Yaptığınız ve benimsediğiniz müzik anlayışına “mağaralarından çıkan stüdyoda buluşan bir grup” tanımı yapıyorsunuz; bu biraz içsel bir yalnızlığa ya da kolektif bir isyana mı işaret ediyor? İçinde olduğunuz mağara neresi, çıktığınız nokta neresi mesela?
Deniz: Mağara, biraz sığınağı çağrıştırıyor. Bu devirde müziği sadece müzik için yapmak ve “dümdüz rock” yapmak da bir mağara adamı dürtüselliği ve ilkelliği taşıyor çoğu insanın gözünde ama bence çok rahatlatıcı ve özgürleştirici bir hareket.
Onat: Bunun içsel bir yalnızlık olduğunu konserler verdikçe düşünmemeye başladım, isyanımız içimizdeydi ama giderek kolektifleştiğini görmek güzel hissettiriyor.
Grubun üyeleri daha önce farklı kulvarlarda müzik yapan isimler… Deniz; The Ringo Jets, Eskiz, Miskinler’de, Onat; daha da sert Sülfür Ensemble, Hatespeech, Aynasızlar’da, Kerem ise Destroy, Earth, Kaba gibi farklı tarzlara sahip gruplarda çalıyor. Peki bu birliktelik nasıl bir kimya oluşturdu?
Kerem: Hepimizin birçok türde deneyimi oldu, bu deneyimler sonucunda birbirimizi bulduk diyebiliriz. Aslında Deniz, bir halı saha maçı öncesi kenara çekti diyebiliriz. Deniz ile Onat uzun süredir bu projeyi özenle yetiştiriyorlardı. İki harika adamdan bana böyle bir şey geldiğimde acayip hissetmiştim ve biraz da korkmuştum. İkisi de harika müzisyenler ve sahip oldukları kimyaya uyum sağlayabilecek miyim sorusu vardı içimde. Böyle bir kimyanın büyüsüne kapılmamak da bence elde değil. Çala çala, üstüne koydukça iyice gelişti her şey.
Onat: Aslında beslendiğimiz kaynaklar çoğunlukla aynı, o nedenle pek bir müzikal çatışma olmuyor. Herkes kendinden bir element katıyor diyebilirim. Ben bazen fazla gürültü yapabiliyorum 🙂
Grubu bir hisse indirgeyecek olsak, bu “patlamaya hazır bir öfke” olurdu!
Müziğinizde belirgin bir garage rock damar var, ama bunun ötesinde sizce sizi tanımlayan esas duygu nedir? Vahşi Çiçek’i Vahşi Çiçek yapan temalar ya da hisler neler aslında demek istediğim.
Deniz: Özgürlük, kızgınlık, isyan, yaşam enerjisi… İlk aklıma gelenleri söyledim, etrafında daha bir sürü duygu olabilir, biraz da zaman gösterecektir.
Onat: Müziğimizi hızlı-kirli-gürültülü diye tanımlamayı seviyorum. Hatta bununla ilgili yeni bir şarkı da yaptık. Bir hisse indirgeyecek olsam, bu “patlamaya hazır bir öfke” olurdu.
Kerem: Bizi biz yapan hislerin tamamı bence. O sırada çevremizde gelişen herhangi bir şey tema olabiliyor. Bu bazen kendi karmaşık duygularımız veya bazen hissettiğimiz sinirli tavırlar olabilir. Tema listesini irdelesek bitmez gibi geliyor bana.
“Kafamıza göre” müzik yapıyoruz diyorsunuz ki bence bu endüstride yapılabilecek en harika şey bu. Kalıpların içinde çırpınan bunca ismin arasında “biz bunu yapıyoruz, isteyen alır” mantığıyla hareket etmek size nasıl bir kitle yaratmaya başladı?
Onat: Kitlemizle konserlerde yeni yeni bir araya gelmeye başlıyoruz, o nedenle net bir şey söylemek şu noktada zor ancak seyreden herkesin deşarj olmaya hazır olduğunu söyleyebilirim.“Kafamıza Göre” müzik yapıyoruz demek bir ciddiyetsizlik veya boş vermişlik gibi anlaşılmasın, aslında dayatılan adımları ve modelleri önemsemeden, popüler akıma hiç bakmadan özlediğimiz, dinlediğimiz / dinlemek istediğimiz yüksek enerjili katıksız rock müziği kafamıza göre icra ediyoruz.
Kerem: Bu konuyu açıkçası biz de deneyimleyerek öğreniyoruz. İçinde olduğumuz dönemde herkes aynı işlerin peşinde. Orijinal işler duydukça büyüleniyoruz. Bu yüzden şunu yapalım demekten çok o sırada ne çıkıyorsa öyle ilerliyoruz. Bu duygulara sahip insanların sayısı da azımsanacak boyutta olmadığı için kulak vermek istiyorlar sağ olsunlar.
Size ait bir müziği yapmak isteyen bir grupsanız, uzlaşabileceğiniz bir piyasa koşulu yok…
Tabii bu bakış açısı aynı zamanda “kaybedecek bir şeyi olmayan bir grup” imajı da kazandırıyor. Bu durumda bu imaj size harika da bir özgürlük alanı sağlamıyor mu sizce?
Deniz: Sağlıyor tabii. Müzik piyasası, ben içine girmeye çalıştığım günden bu yana çok değişti, yaşadığımız ülke de çok değişti ve geldiğimiz noktada rahatlıkla söyleyebilirim, orijinal, kendi özgün stilinizi oluşturmaya çalıştığınız, size ait müziği yapmak isteyen bir grupsanız şu anda uzlaşabileceğiniz bir piyasa koşulu yok. Hâliyle kaybedeceğiniz hiçbir şey yok.
Canlı çalmak sizin için ne ifade ediyor? Prova ile konser arasında hangi fark sizi heyecanlandırıyor? Garage rock yapıyorsunuz ve biliyoruz ki bu türü benimseyenler için canlı müzik her zaman önde neticede.
Deniz: Evet bu tür için kayıtlı müzik neredeyse dinleyiciyle tanışmak ve ne yaptığından haberdar etmek için var gibi hissediyorum bazen. Asıl paylaşım ve ifade, canlı performanslarda ortaya çıkıyor ve enerjinin ne kadar yükselip yükselmeyeceğinin, dinleyicinin ne kadar dahil olup olamayacağının başından hesaplanamaması da çok tatlı bir heyecan yaratıyor.
Kerem: Dinamik her seferinde değişiyor, şimdiye kadar sadece iki kez canlı çaldık, bence iki konser de birbirine çok az benziyordu, böyle de devam edecek gibi.
Peki yine paralel bir soru soracağım… Sizi sahnede izlemeyen biri Vahşi Çiçek’i tam olarak anlamış sayılır mı? Yani stüdyo kaydından çok farklı bir performans sergileyen çok grup var. Sizde de böyle bir hava seziyorum ben.
Deniz: Dediğim gibi konserde buluşmadıysak tam olarak tanışmış sayılmayız ve eğer kayıtlarımızı seviyorsanız, konserdeki durumu görmelisiniz. Umarım önümüzdeki dönemde sahne fırsatları çoğalır ve konserlerde buluşuruz.
Türkiye’de rock grubu olmak bugün neye benziyor? İdeallerle piyasa arasındaki çizgi ne kadar bulanık? Hepiniz farklı genre’lara sahip gruplarda rock müziğin farklı dallarını icra ediyorsunuz, sistemi çok daha iyi analiz etme şansınız da oluyordur.
Onat: Bence 2025 yılında Türkiye’de “rock” grubu olmak Don Kişot’luktan başka bir şey değil ama bir kere batağa düşmüşüz, ne yapalım.
Kerem: Her rock müzisyeninin karşılaştığı soru. Bunları düşünüyoruz arada fakat takılacağımız bir mesele olmuyor. Sonuçta içimizden gelen hisler hep bu tür üzerine. Hem icra edenler için hem de dinleyiciler için büyük bir açık ve açlık var rock müzikte. İçinde bulunduğumuz bin bir türlü şartlardan dolayı her zaman birlik olamıyoruz fakat insanların gönlünde bulunduğunu açıkçası hissediyorum ben.
Burada rock denilen müzikler rock değil ve türün doğasından çok uzak…
Mainstream’den çok uzaklaştı buralarda ve dünyada rock müzik biliyorsunuz. Türkiye’nin rock müziğe bakışı sizce hâlâ “90’lar sonrası romantizmi”nde mi, yoksa başka bir şeye mi evriliyor? Nasıl görüyorsunuz?
Deniz: Türkiye’deki rock doğduktan sonra kabaca ilk 50 yıl, gruplar ve sanatçılar hem kendi orijinal seslerini bulmaya hem de rock müziğin köklerinin ve kültürünün yerleştiği yerlerde çalan çağdaşlarının yakaladığı “standart” haline gelen o seviyeyi yakalamaya çalışmış diye düşünüyorum. Geriden gelse de kovalamayı bırakmamış. Hatta bazı zamanlar çağdaşlarına çok yaklaştığını, bazı anlarda aşabildiğini düşünüyorum. Ortaya çıkan işler her zaman tartışmaya açık olabilir ama bahsettiğim çaba bence göz ardı edilemez. O çabayı ilk edinenlerden mesela Erkin Koray gibi isimlerin hakkını ve kredisini son yıllarda rock kültürünün yerleştiği coğrafyalardaki dinleyici ve gruplar da sıkça veriyor. Ancak şöyle de bir şey var, 2010’lara kadar rock, mainstream’de tüm dünyada kendine hep çok baskın bir yer bulmayı başardı, bazı yıllarda en popüler müzik rock tabanlı müziklerdi. Hâliyle belki bizler için de karşı konulamaz, gözardı edilemez bir cazibesi vardı. O yüzden belki daha içinde oluyor, daha iyi analiz ediyorduk. Son 15 yıldır ise dünyada da ana akımı terk etti. Belki bunun da etkisi vardır, Türkiye’de son dönemde “rock” adı ile pazarlanan şeyler, başka yerlerde bu müziği hala geliştirmeye çalışan çağdaşlarının yaptığı müzikten çok uzak bir yerde artık (underground gruplarımızı ayırıyorum). Onları yakalama ya da aşma şansını geçiyorum, artık kabul etmemiz gerekiyor burada rock denilen müzikler rock değil ve türün doğasından çok uzak. Biz yaptık oldu, bizim rock’ımız da bu gibi şeylere de inanmıyorum. Hiçbir şey bu kadar çerçevesiz ve tanımsız değil.
Onat: Bugün Türkçe Rock diye paylaşılan, listelenen, etiketlenen ve dinlenilen şeylerin yüzde 90’ı rock değil. Artık kendimizi kandırmaktan vazgeçelim. Kimse rock müzik yapmak ya da dinlemek zorunda da değil, o yüzden boşuna bilgi kirliliğine de gerek yok. Gençliğin enerjisini ve isyanını kucaklayacak, çoğaltacak sesler, müzikler değil bunlar. O heyecanı yaşayıp bunun müzikal karşılığını bulmak isteyen çocuklara, onlara “Türkçe Rock” diye sunulan şeylerden uzak durmalarını, kendi hislerine kulak vermelerini, kendi müziklerini aramalarını öneririm. Türkiye’de de yeraltında kalmış çok sıkı rock grupları var.
Sizi ilk dinleyecek birine Vahşi Çiçek’i tek bir sahnede tanıtmak isteseniz, hangi şarkıyı ve hangi anı seçersiniz?
Onat: ‘Olacaklar Olsun’un konser versiyonunu seçerdim. Seyircinin enerjisiyle her konserde farklı bir versiyona dönüşüyor ve olacaklar oluyor. Müziğimiz hakkında epey fikir verdiğini düşünüyorum.
Kerem: Son konserde ufak bir jam sonrası ‘Yağmurlu Günlerde’ adlı parçamıza girmiştik.- ‘Olacaklar Olsun’ bittikten sonra jam’leyerek bitirmek. – ya da yine son şarkıyı bitiriyormuş gibi yapıp son kez riff’e girmek.
Bundan sonrası için Vahşi Çiçek neyi hedefliyor? Daha fazla single ya da albüm mü? Deneysel denemeler mi? Yoksa daha çok sahnede yer alıp dinleyicilerle de hemhâl olmak mı?
Deniz: Onlarla en iyimizi paylaşabilmek için, bir albüm yapmak için bu yaz bolca stüdyoda olacağız. Nasıl bir şey duymayı bekliyolar, kafalarında ne canlanıyor ne hayal ederler, bize yazabilirler. Materyal biriktirirken ilginç bir fikir doğabilir bak burdan.
Kerem: Yaz sonunda ilk albümümüz için stüdyoya gireceğiz. Ardından bolca konser vermek esas hedefimiz tabi, gerçek enerji orada açığa çıkıyor.
Onat: Stüdyoda seyircili bir konser yapıp onu kaydetmek enteresan olabilir, şu an aklıma geldi.
Sizi dinleyenlere ya da bundan sonra dinleyeceklere ne söylemek istersiniz röportajı bitirirken?
Onat: Bildiğimiz şeyi yapmaya devam edeceğiz, kıymet veren herkese sevgiler <3
Kerem: Konserlerde görüşmek üzere!