Yeni şarkısı “Naz”la karşımıza çıkan yetenekli müzisyen Veys Çolak’ı Dergy sayfalarına konuk ettik.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Alternatif sahnenin son dönemde en üretken isimlerinden biri Veys Çolak. Yaptığı şarkıları binlerce insan hep bir ağızdan söylüyor, pek çok müzisyenle elele verip şarkılar söylüyor. Veys Çolak, Malatya’da doğmuş ve 17 yaşına kadar orada yaşamış. Kocaeli Üniversitesi Müzikoloji bölümünde eğitim almış. 2005’te de İstanbul’a, Kadıköy’e taşınmış. Başlarda çok zorlanmış. Yalnızca müzik yaparak nasıl hayatta kalacağına dair kafa yormaya başlamış. Gitar dersleri vermiş, müzik yazarlığı yapmış, konser fotoğrafçılığıyla uğramış… Türkiye’de müzik yapmanın çok daha zor olduğunda o da hemfikir: “Hatta biraz delilik. Ama sanatın her dalında biraz delilik de gerekiyor” diyor. Veys Çolak’ı Dergy’e konuk ettik.
Peyk, Keşmeşeker, Fatih Erdemci gibi daha birçok grubun ve müzisyenin gitaristliğini yaptınız. Sonrasıda Melek Mosso ile yaptığınız videolarla daha da isminizi duymaya başladık. Tüm bu isimlerle çalışmak nasıl bir deneyimdi, neler kattı size?
Hepsinden çok şey öğrendim ve onların müziğine de bir şeyler kattığımı düşünüyorum. Özellikle Peyk ailem gibidir ve bir şekilde çalıştığım tüm isimlerin tınıları benim müziğime de yansıyor. Melek’le de iyi bir uyum yakaladık ve videoların kendiliğinden yüz milyon gibi izlenmelere ulaşması onu bambaşka bir yere taşıdı. 2019 yazından beri Melek’le de çalışmıyorum, sadece kendi şarkılarıma ağırlık vererek üretmeye devam ediyorum.
Bir şirketiniz yok ve bir şirketle birlikte de çalışmıyorsunuz. Neden bağımsız bir müzisyen olmayı seçtiniz?
Aslında aşırı özel bi sebebi yok, gitaristlikten daha çok şarkı yazarlığına ağırlık vermeye karar verdiğimde firmaları kapı kapı gezmektense kendim yayınlayıp yola böyle çıkmayı düşündüm. Şarkıyı yazıp kaydedip bitirip sonra gidip bir firmaya haklarımı teslim etmek pek mantıklı gelmedi. Sonrasında da ben üretimi hızlandırdıkça yayılmaya başladı şarkılarım. Teknolojinin her imkanı sağladığı bir dönemdeyiz. Tek derdimiz şarkıları insanlara ulaştırmak. Mantıklı bir teklifle gelen olsaydı yine mantıklı bir anlaşmayla bir şirketle de çalışabilirdim ama şu an geldiğim noktada gidişattan memnunum.
Yeni single’ınız “Naz”ın bir hikâyesi var mı? Yılın geri kalanında single’larla mı devam edeceksiniz, ufukta bir EP ya da albüm görünüyor mu?
Naz aslında eski bir şarkı. Sözlere de bakınca tatlı bir sarhoşlukla Kadıköy’de sokakta sallanarak yazdığımı fark edebilirsiniz. 🙂 Ama nakaratta içime sinmeyen şeyler vardı ve uzun süredir bekliyordu. Birlikte de şarkılar yaptığımız arkadaşım Elçin Orçun’a şarkıyı mızmızlanırken çok güzel kafamı açması ve yardımıyla son haline getirdim. Hemen kaydedip yayınladım tabi. Pandemi başladığından beri neredeyse her ay şarkı yayınlıyorum. Bunu herhangi bir beklentiden değil tamamen beni çok iyi hissettirdiği için yapıyorum. Öncekileri de sayarsam 20 şarkı oldu. Albüm adı altında da yayınlamak istediğim bi 8 şarkı var fakat tamamen evde kaydettiğimden ve çoğu enstrümanı ben çaldığımdan biraz geniş ve rahat bir zamanda yapmak istiyorum.
Müzik yapmaya karar verdiğiniz ilk anı hatırlıyor musunuz? Yani, içinizde “Ben spot ışıklarının altında olmalıyım” dediğiniz, buna karar verdiğiniz ilk an, o bir şeylerin “klik” ettiği an nasıl bir andı?
7-8 yaşlarında evde babamın Rus pazarından aldığı ufak bir orgum vardı. Dayım da o yıl müzik öğretmenliğini kazanmıştı. Ben o orgla oynayıp sesler çıkarırken dayım gelip notaların isimlerini tuşlara yazdı ve zehri verdi. Sanırım hikaye o gün başladı. Dayıların kralı 🙂
Nerede doğdunuz, ne okudunuz? Yaşadığınız yer, doğup büyüdüğünüz sokaklar size ve müziğinize neler kattı? Sizi nasıl etkiledi, sizi değiştirip dönüştürdü mü?
Malatya’da doğdum ve 17 yaşına kadar orada yaşadım. Kocaeli Üniversitesi Müzikoloji bölümü okudum. Bir süre Hereke’de yaşadıktan sonra 2005’de Kadıköy’e taşındım.
Malatya eskiden loş bir anadolu şehriyken çok güzeldi. Tüm ülke gibi belki daha fakirdi ama daha betonsuz ve rantsızdı. O garip halinden, havasından, köyümüzden, kayısı ağaçlarının gölgesinde oturup bir ağacı büyütüp meyvesini dalından koparıp yiyebilmemden çok beslenmişimdir. Çoğu insan gibi hem o çocukluğu hem de o vakur sakinliği hep özlerim.
Türkiye’de müzik yapmak pek çok işte olduğu gibi çok özveri istiyor. Bunu salgın döneminde de yakından gördük. Hiç vazgeçtiğiniz, dönüp gitmek istediğiniz, müziğe küstüğünüz bir dönem oldu mu? Kendinizi nasıl ayağa kaldırdınız?
İlk 10 yıl filan özellikle maddi olarak çok zorlandığımı söylemeliyim. Bir çok şeyden feragat etmek zorunda kalıyorsunuz. Mecbur müzik dışında başka işler yapmak zorundaydım. Fakat vazgeçmek diye bir seçenek olduğunu hiç düşünmedim. Tam tersi daha fazla nasıl tutunabilirim müziğe, nasıl sadece müzik yaparak hayatta kalırım gibi sorular üzerine düşüne düşüne başka seçenekler yaratmaya çabaladım. Gitar dersleri verdim, müzik yazarlığı yaptım, konser fotoğrafçılığıyla uğraştım ve bir şekilde müzikten uzaklaşmadan hayata tutunmayı seçtim. Elbette ki bu topraklarda çok daha zor, hatta biraz delilik. Ama sanatın her dalında biraz delilik de gerekiyor.
Pek çok şarkınız ve işbirliğiniz var, aralarında sizin için özel olan şarkı hangisi? Neden?
Benim en sevdiğim şarkım ‘Uzaktayım’. Bi gece resmen rüyamda çaldı, uykudan uyandırdı, çaresizce kalkıp yazdım. Onun yeri ayrı. 🙂 Tüm şarkılarımın sözü müziği bana ait ama düetlerden de Elçin’le yaptıklarımızı daha bir farklı görüyorum çünkü bi tek onların sözünü müziğini beraber yazıyoruz. Hatta ne zaman çalışmak için buluşsak 3 şarkı bitiriyoruz.
Bir de ‘Keçiler’ her ne kadar amatör şekilde kaydetmiş olsak da çok sevdiğim şarkılarımdandır. Melek’le de ilk çalışmalarımızdan biridir.
KISA KISA
- Eğer 18 yaşımdaki halimle karşılaşsam ona söyleyeceğim ilk şey şu olurdu: Kalbin çok kırılacak, kendini bu kadar yıpratma, ‘bırak zaman aksın’…
- En iyi araba kullanma / yolculuk şarkısı bence Noir Desir – Le Vent Nous Portera
- Keşke ben yapsaydım diye için için kıskandığım şarkı “Ben Gene Sana Vurgunum”
- Son dönemde çok takıldığım, dinlemeyi bir türlü bırakamadığım albüm Kit Sebastian ’ın Mantra Moderne albümü.