Ana SayfaMüzikWolf Hoffmann: “Biz eski ekol bir grubuz. Seyirciyle göz göze etkileşime inanıyoruz”

Wolf Hoffmann: “Biz eski ekol bir grubuz. Seyirciyle göz göze etkileşime inanıyoruz”

17 Ekim Perşembe günü en saygın heavy metal gruplarından biri olan Accept geliyor. En son 2010’da İnönü Stadyumu’nda çalan grup Küçükçiftlik Park’ta Balls to the Wall, Metal Heart gibi klasikleşmiş parçalarını çalacak, kalpler metal müzikle atacak. Bu konser öncesinde grubun kreatif dehası ve lideri Wolf Hoffmann ile Zoom’dan görüştük.

Doğu Yücel

17 Ekim’de “efsanevi” kelimesini her açıdan hak eden, Alman grup Accept’i izleyeceğiz. Röportajda konuşacağımız üzere henüz “heavy metal” hatta “hard rock” gibi türlerin adının konmadığı, 70’lerin başından beri müzik yapan bir grup Accept. Sabbath ve Priest gibi gruplarla heavy metal türünü “kervan yolda düzülür” misali yarattılar desek yanlış olmaz. Büyük metal marşları dışında yine röportajda konuşacağımız üzere ‘Fast as a Shark’ gibi Phil Anselmo’nun sahne kenarından “tapınma” hareketi yaptığı, thrash metal’e ve birçok extreme türe ilham veren bir şarkı yaptılar. 2000’lerde Mark Tornillo ile küllerinden doğan grubun konser performansı ise anlatılmaz yaşanır. Ve siz onu yaşamadan önce bir de röportajımızı okuyun deriz…

“Sonisphere konserini unutamıyoruz”

Merhaba Wolf. Eski bir Accept hayranı olarak seninle görüşmek harika.

Eski hayran olacak kadar yaşlı görünmüyorsun.

Genç görünüyorum sanırım, 47 yaşındayım.

Göstermiyorsun.

Senin gibi. Ama bu konuya sonra geleceğiz. Öncelikle 2010 yılındaki ilk İstanbul konserinizi sormak istiyorum. Sonisphere Festivali’nde 2. günün headliner grubuydunuz. Diğer headliner’lar Metallica ve Rammstein idi. Ülkemizde gerçekleşen en büyük festivalde Accept 2. gün Manowar’dan sonra çalmıştı. 30 bin civarında seyirciye çaldığınız o devasa konseri nasıl hatırlıyorsunuz?

Sonisphere konserini çok net hatırlıyoruz. İnanılmazdı. Seyircinin reaksiyonuna, şarkıları ne kadar iyi bildiğine şaşırmıştık. Daha önce Türkiye’de çalmadığımız için bir tahminimiz yoktu. Geldiğimizde önce İstanbul’un ne kadar modern olduğuna şaşırdık. Sonra stadyuma geçtiğimizde bizi çoğu gençlerden oluşan büyük bir kalabalık karşılamıştı. Çok tutkululardı. Aslında o konserden beri turne programına İstanbul’u eklemeyi çok istemiştik ama nedense bu mümkün olmadı. Duyduğum kadarıyla bilet satışları iyiymiş, o yüzden şimdiden heyecanla bu konseri bekliyoruz.

Accept’in Spotify istatistiklerine baktığımız zaman, grubun en çok dinlendiği şehir olarak İstanbul’u görüyoruz. Bunu biliyor muydun?

Ow, gerçekten mi? Bilmiyordum. Bu konseri biraz daha uzun çalabiliriz o zaman, hem eskilerden hem yenilerden!

Accept’i birçok defa yabancı festivallerde izledim ve şunu fark ettim: Sound’unuz her zaman mükemmel, çok temiz, hemen diğer gruplardan farkınızı belli ediyorsunuz. En son Atina’da Release Festival’de izledim, şimdi üç gitarla çaldığınız için daha da güçlü bir sound elde etmiştiniz. Sırrınız nedir?

Her zaman çok iyi ses mühendisleriyle turneye çıkıyoruz. Bu tamamen onların eseri. Grup olarak zaten şarkıları yaparken çok uğraşıyoruz, sonra provalarda da çok çalışıyoruz. Sahnede de elimizden geldiğince iyi çalıyoruz ama sonuçta o sesi size ulaştıran kişi ses mühendisi. Ne yazık ki, sahnedeki ses bizim için bir referans olamıyor, çünkü sahnede duyduğumuzla sizin duyduğunuz hiçbir zaman aynı olamaz. Bu yüzden güvenebileceğimiz ses mühendislerine emanet ediyoruz sound’umuzu. Bu turnede Oliver Tschotow ses mühendisimiz. Çok tecrübeli bir isim.

Gruptaki gitarist sayısını üçe çıkarmak nereden çıktı? Iron Maiden dışında üç gitarlı klasik metal grubu bilmiyorum.

Aslında Iron Maiden’da olduğu gibi oldu diyebiliriz, yani kazara. Uwe Lulis bir turnede bizimle olamadı, onun yerine geçici olarak Philip Shouse’u aldık, fakat o turnede Philip’in ne kadar muhteşem bir gitarist olduğunu fark ettik. Öyle ki turne bitince Uwe ile mi Philip ile mi devam etsek diye düşünüyorduk ki, “Hey neden ikisiyle devam etmeyelim ki?” dedik. Üç gitarist olması dışarıdan da çok çekici görünüyor. İki gitaristle yapamayacağınız birçok şeyi yapıyorsunuz. Zaten albümlerde iki gitardan fazlasını duyuyorsunuz, o şarkıları sahneye taşırken bize avantaj sağlıyor bu. Umarım sonsuza kadar böyle devam ederiz.

Hatta Release Festival’de bir parçayı 4 gitaristle çaldınız…

Haha evet, Andy Sneap (Judas Priest gitaristi ve Accept’in prodüktörü) de katıldı bize. Dört gitarist de fazlaymış, üç kafi, onu anladık. Gitar orkestrası için bir testti. (Gülüyor)

“Gitar koreografisi bizim marka hareketimiz”

Accept konserlerinde dikkatimi çeken bir diğer şey ise sahnedeki koreografi. Sanırım bunu Scorpions ve Judas Priest icat etti diyebiliriz ama Accept mükemmelleştirdi kesinlikle. Gitarları ve bası senkronize bir şekilde bazen ateş eder gibi bazen bayrak kaldırır gibi kullanmanızdan bahsediyorum. (Wolf bu sırada “Ta ta ta! ” deyip karşımda o hareketleri yapıyor!)

80’lerden beri bu hareketleri yaparken çok eğleniyoruz. Aslında eskiden daha çok yapardık ve zamanla bu bizim marka hareketimiz oldu. Şimdi spontane bir şekilde gelişiyor ve daha da eğlenceli oluyor böyle. Sanırım orada öylece durup, sadece ayakkabılarıma bakmak istemezdim. Sonuçta tüm bunlar “show business”, şovunuz güzel görünmeli. Bir de günümüzde sahnedeki tiyatral ve teknolojik şeylere, abartılı şovlara güvenen çok fazla grup var, her yerden alevler fırlıyor, bombalar patlıyor, müzisyenler yüzlerini boyuyorlar ya da maske takıyorlar, falan filan, ki bunlar da benim için dert değil. Ama biz eski okul müzisyenleriz, göz göze iletişime, karşılıklı etkileşime inanıyoruz. Bazen biz de “pyro” ekliyoruz ama asıl olayımız insani etkileşim.

Konserlerden çok bahsettik, son albümünüz “Humanoid”den bahsedelim biraz. Albümde birkaç parçada “yapay zeka” teması var. Bugün yapay zekanın müzik alanında kullanımını nasıl değerlendiriyorsun? Şu Freddie Mercury Beatles söylüyor, Bruce Dickinson Metallica söylüyor gibi videoları izliyor musun?

Evet, izliyorum, bazen ilginç oluyor. (Gülüyor) Sanatçılar hep sanatın insan duygu ve düşüncelerinin ifadesi olduğunu ve sadece insanların üretebileceği bir şey olduğunu düşünmüştür. Ama birden karşımıza yapay zekanın ürettiği işler çıkmaya başladı. Ve bazen yaptıkları o kadar güzel oluyor ki, bir sanatçı olarak endişeleniyorum. Ama tabii diğer yandan yapay zekanın yaptığı şey bir insan zihnini taklit etmek oluyor. Humanoid şarkısını bir buçuk yıl önce yazdığımızda aslında bugün olduğu kadar güncel bir başlık değildi. Çok kısa bir sürede bambaşka bir yere geldi. Bazen bir makine ile bir insanın yaptıklarını ayırt etmek zorlaşıyor. Ama bunu değiştirebilir miyim? Hayır. Bu konuda bir şey yapabilir miyim? Hayır. Bir şarkı yazabilir miyim? Evet, onu yapabilirim işte.

Son albümdeki Frankenstein şarkısının videosunu yapay zekaya yaptırdınız…

Evet, bunu bir gün yapacaksak bu albümde yapmalıydık. Sonuç da çok ilginç bir iş çıktı. Ve daha başlangıçtayız, belki bir gün yapay zekanın ürettiği uzun metraj filmler izleyeceğiz. Belki stadyumda bir makinenin müzik performansını izleyeceğiz.

“Albümleri hiçbir zaman para kazanmak için yapmadık”

Eskiden albüm satışlarından sizin gibi müzisyenler iyi paralar kazanabiliyordu, ama artık streaming’e dayalı piyasada albümlerden neredeyse hiç kazanamıyorsunuz. Çoğu müzisyen turnelerden ve merchandise satışlarından para kazanıyor. Bu sizin yeni albüm ve yeni şarkı yaparken motivasyonunuzu düşürmüş olabilir mi?

Bence değil. Sadece işin şekli değişti. Albümleri hiçbir zaman para kazanmak için yapmadık. Her birini kariyerimizde bir dönüm noktası olarak gördük ve grubun devam etmesi, bu makinenin çalışmaya devam etmesi için yapılması gerekiyordu. Yeni şarkılar, yeni albümleri hep hayranlarımızla paylaşabilmek için yaptık. Mark Tornillo ile grubu yeniden canlandırdığımızda sadece eski şarkıları çalarak da turnelere çıkabilirdik. Ama hayır, bir müzisyenin varoluş sebebi yeni işler yaratmak ve onları dinleyicilerle paylaşmaktır. Eski şarkılar yazıldıkları dönemin yansımasıdır, bizim bugünü temsil eden parçalara ihtiyacımız var. 1980’de Humanoid diye bir parça yazamazdık çünkü o dönemin konusu değildi bu. O zaman ‘Metal Heart’ı yapmıştık ve bunun füturistik olduğunu düşünüyorduk, sonra 2000’lerde gerçekten metalden bir kalp denemesi yapıldı, şimdi ise tıp teknolojisi bambaşka bir yerde. Bizim de zamanı takip etmemiz gerekiyor.

Accept’in geçmişi hakkında bazı sorularım var. Aslında Accept, 70’li yıllarda kurulan ve hala aktif olan birkaç metal grubundan biri. İlk albümünüz Iron Maiden’ın ilk albümünden ya da Def Leppard’ın ilk albümünden önce. Sizden önce sadece birkaç büyük grup vardı; Sabbath, Scorpions ve Priest. Yani heavy metal sözcüğü çok tazeydi.

Yoktu hatta. O zamanlar sadece rock deniyordu, en fazla “hard rock”.

Peki merak ediyorum, ilk Accept albümünü yaparken aklınızda ne vardı?

Güzel soru. Hiçbir şeye “heavy metal” denmiyordu o yıllarda. Bizim en büyük etkileşimimiz Deep Purple’dı, Queen, Sweet, Status Quo, Jethro Tull, Slade gibi gruplar da vardı ama asıl kahramanlarımız Purple’dı. Judas Priest’e çok sonra uyandık. Bunlardan yola çıkarak kendi müziğimizi yaratmaya çalıştık. Çok erken bir yaşta da plak anlaşması teklif ettiler bize. Daha kimliğimiz tam oturmamıştı, o yüzden ilk iki albümümüz aslında o arayışın sonuçlarıydı. Üçüncü albüm “Breaker”da bizim için dönüm noktasıydı ve ama tam olarak kimliğimiz dördüncü albüm “Restless and Wild”da büyümeye, gelişmeye devam ettik.

“Fast as a Shark’ın bu kadar ilham verdiğini o yıllarda hiç fark etmedik”

Ben de o albüm hakkında soracaktım. Yıl 1982. Ortada thrash metal, speed metal, power metal, black metal, hiçbiri yoktu. Ve birdenbire, hala thrash metal’in başlangıçlarından sayılan ‘Fast As A Shark’ şarkısıyla yeni albümünüz start alıyordu. Bu şarkıyı nasıl yazdın Allah aşkına?:))

Hiç kimse o ânı hatırlamıyor. Sadece eğlenmek için ve hep daha iyi parçalar yapmak için uğraşıyorduk. İsyan duygusunun beslediği yaratıcı bir güç ve eğlenmek için yaptık sanırım. Seneler sonra speed metal ve tüm benzer türler için ilham olacağını asla düşünmezdim. İlk albümlerde hep daha “radyo dostu” parçalar yapmamız için bizi baskı altına alan prodüktörlerle çalışmıştık, bu tavır hem işe yaramamıştı hem de bizi öfkelendirmişti. Ne yaparsak yapalım zaten kimse bizi radyoda çalmıyordu. O yüzden, fuck it, ne istersek onu yapalım diye düşündük. Ebeveynlerimizi kızdırmak, insanları şoke etmek istiyorduk ve bunu ne kadar iyi yaparsak o kadar iyi şarkılar ortaya çıkıyordu. Fast as a Shark da onlardan biriydi. Ve biz bu şarkının etkisini yıllar sonra fark ettik. Çünkü ilk çıktığında hiç kimse “Wow bu inanılmaz” dememişti, herkes “Bu da ne” diyerek burun kıvırıyordu. Yıllar sonra bu şarkının dünyanın çeşitli yerlerinde ve Amerika’da büyük etkisi olduğunu duyduğumuzda şaşırmıştık. İsim vermeyi sevmem ama şu an stadyum dolduran birçok grubun müzisyeni bu şarkıdan ilham aldıklarını bana söylediler. Ve bununla gurur duyuyorum.

50 yıla yaklaşan kariyerinizde bazı inişler çıkışlar yaşadınız, eleman değişiklikleri çok sık oldu, siz de baş karar alıcıydınız. Hiç verdiğiniz bazı kararlarla ilgili pişman olduğunuz oldu mu?

Hayır. Öyle bakmıyorum geçmişe. Her karar, önceki karar zincirinin bir sonucudur. Keşke deyip geçmişe dönemezsiniz. Bazı kararlarınız doğru, bazıları yanlış olmuş olabilir, dersinizi alıp devam edersiniz. Sadece bir şeye ait bir pişmanlığım var, o da ilk zamanlarda içimden gelen sesi dinlemeyip plak şirketi çalışanlarının, menajerlerin veya bazen grup üyelerinin söylediklerini kabul etmiş olmam. İçgüdüme aykırı davranıp aslında istemediğim şeyler yaptığım oldu. Ve çoğu zaman sonuçları kötü oldu. O yüzden içimden gelen sesi daha çok dinlemeye karar verdim.

‘I’m a Rebel’ bu pişmanlıklardan biri miydi? (Bu şarkı AC/DC için, Angus ve Malcolm Young’ın ağabeyi Alexander tarafından yazılmış, AC/DC kaydettikten sonra şarkıyı kullanmaktan vazgeçmiştir ve daha sonra Accept’e verilmiştir. Fakat Wolf’un bu şarkıyı istemediği söylenir hep.)

Evet, belki biraz. Ama onun sonucu kötü olmadı. Sadece Accept’e göre fazla mutlu olduğunu düşünmüştüm ama eğlenceliydi de. Halen daha arada bir çalarız.

“Animal House, Udo’ya verdiğimiz bir ‘Güle Güle Hediyesi’ydi”

Peki 1987’de Udo ile yolları ayırıp “Animal House”taki besteleri ona hediye etmek, ardından da David Reece ile “Eat the Heat”i yapmak yanlış bir karar olabilir mi?

Hayır, o dönem için doğru karar gibi gelmişti. Evet sonucu iyi olmadı ama yapacak bir şey yok. Yanlış kararlardan da birçok şey öğreniyorsunuz. Bir hayat tecrübesiydi o. Birçok sebeb bağlı olarak “Eat the Heat” ile yaşadığımız o başarısızlık olmasa yıllar sonra “Blood of the Nations” gibi bir albüm yapamazdık. Bazen bir şeyleri denemeden onların nasıl sonuç vereceğini bilemezsiniz. “Eat the Heat” birkaç şeyi farklı yapsak belki radyolarda çalınan, çok başarılı bir albüm olacaktı ve şu an bambaşka bir şey konuşuyor olacaktık.

Beni bu ayrılık hikayesinde en çok şaşırtan şey “Animal House”taki bestelerin kalitesi. O albümdeki birçok şarkı Accept ile kaydedilse klasikleşebilirlerdi.

Evet ama o albümü Udo’ya “Güle güle hediyesi” olarak yazdık. Udo hiç şarkı yazımına katılmazdı, bizden ayrıyken ona yardımcı olmak için tüm grup katılımıyla çok kısa sürede yazdık ve hepsini ona hediye ettik.

Ne hediye ama! Peki Peter Baltes yakın zamanda Accept’ten ayrılıp U.D.O.’ya geçti. Bunun hakkında ne düşünüyorsun? Sürpriz miydi senin için?

Peter’ı özlüyorum, onunla arkadaş kalmayı isterdim. O ayrılmayı tercih etti, o yüzden ona sormalısın. Çok üzücü. Kalbimi kıran bir olay oldu bu benim için.

Geçenlerde Iron Maiden’dan Steve Harris’le bir fotoğrafını gördüm. İki büyük metal bestecisini görmek harikaydı. Aranız nasıl?

Aynı dönemlerde bu işe başlayan insanlarla zaman geçirmek çok güzel oluyor. 80’lerde Iron Maiden’ın altında çok defa çaldık, birlikte turneye çıktık, unutulmaz hatıralarımız var.

Son olarak, 64 yaşındasın ama hiç göstermiyorsun. Çok formda görünüyorsun. Sırrın nedir?

Sır yok aslında. Mantıklı yaşamaya çalışıyorum. Sağlıklı yiyorum. Daha çok sebze ve daha az kızartılmış patates. Sekiz yıl önce içmeyi bıraktım, zaten hiçbir zaman büyük içici olmamıştım. 1-2 saat içip sonra 24 saat “hangover” olmayı bırakalı çok oluyor. Arada bir gym’e gidiyorum. Ama abartmıyorum.

Tabii bir de sahnede yaptığınız jimnastik hareketleri var!

(Wolf gülüyor ve yine o gitar hareketlerini yapıyor) Aynen, şimdi de İstanbullu hayranlarımız karşısında yapmak için sabırsızlanıyorum. Tüm o şarkıları birlikte söyleyelim. Herkese selam!

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR