Elektronik ve progressive folk müziğin en heyecan verici ekiplerinden Yasak Helva’yla yeni single’ları “To Dervisaki” şerefine buluştuk. 

Sebla KOÇAN / [email protected]

Çalmaya başladıklarında kendinizi bir anda geçmişte, bugünde, geleceği hayal ederken bulup kaybolup gittiğiniz nadir gruplardan biri, Yasak Helva. Alternatif ve folk müzik sahnesinin en önemli ekiplerinden biri, aynı zamanda. Geride bıraktığımız ağustos ayında yayınlanan yeni şarkıları “To Dervisaki”yi dinlerken “Neden ciğerlerim sızlıyor” diye düşünmeyin. Bu şarkı, bestesi İzmirli Rum müzisyen Evangelos Papazoglou’na ait yaklaşık 100 yıllık bir İzmir şarkısı. Memleket hasretiyle yanan tutuşan ve avare dolaşan bir müzisyenin hikâyesini anlatıyor. Ama elektronik ve reggae tınılarıyla, yani bugünün dilinden… Elektronik ve progressive folk ekibi Yasak Helva, Salih Korkut Peker, Onur Ertem ve Hakan Görkem Bıyık’tan oluşuyor. Cümbüş, çağlama, bas ve davul gibi enstrümanlarla hem tanıdık hem de çok yeni bir sound ortaya çıkarıyorlar. Ülkemizi Macaristan’da düzenlenen Sziget Festivali’nde de temsil eden Yasak Helva’yı Dergy sayfalarında ağırladık.

Sound’unuzu yaratmak için cümbüş, çağlama, bas ve davul gibi pek çok enstrüman kullanıyorsunuz. Sizce “To Dervisaki”de memleket hasretiyle yanıp tutuşan bu müzisyeni en iyi ifade eden enstrüman hangisi oldu? (Daha doğrusu, “olmazsa olmaz” enstrüman?)

Salih Korkut Peker (SKP): To Dervisaki’yi meşhur eden yorumda ana çalgı ud idi. Bu kayıtta biraz o yoruma selam adına biz de girişte ud kullandık. Bu arada, şarkının sözlü halinde de, bir yerde hasretle ud çalmaktan dem vuruluyor. Lakin memleket hasreti dediğimiz kadim yarayı ifade etmek, çalgıdan bağımsızdır. İçindeki özlem bir volkan haline gelmişse, icabında havuça delik delip üfleyerek çalarsın ve herkesin bağrını yakarsın. Bizim için çalgı seçimi, ikinci aşamadır. İlk aşama, dışa vuracağımız duygunun çıkış noktasını belirlemektir.

Hakan Görkem Bıyık (HGB): Aynen… Olmazsa olmaz olan, enstrümandan ziyade göç ve göçmen kavramlarını, anladığımız oranda doğru yansıtabilmekti.

Müzikal geçmişinizde death metal, pop rock, arabesk, Türk halk müziği, caz, grunge gibi apayrı türleri icra etmiş bir ekipsiniz. Yeni bir eser yorumlayacağınız zaman, bu eserin nasıl bir altyapısı olacağını, hangi türde icra edileceğine nasıl karar veriyorsunuz? Ekip içinde fikir birliğine varmak zaman alıyor mu?

SKP: Bizde biraz “imece sinerji” durumu. Birimiz parça fikrini ortaya atıyor, sonra diğerleri, parça hakkında ne kadar fikri olduğuna bakmaksızın, tamamen müzikal içgüdülerle üzerine fikir koyuyor. Sonra bir bakmışız ki fikirler olmuş çuval çuval :)) Yani bizim derdimiz fikir ayrılığı değil, fikir bolluğu oluyor. Bu derdi çok seviyoruz.

HGB: Fikir birliğine ulaşmak zor olmuyor. Grup üyelerinden birisi epey kafa patlatmış halde taslak hazırlamış oluyor çoğu zaman. Düzenlemeyi son haline getirmek için kalan detaylar daha fazla zaman alabiliyor.

yasak helva dergy rop2

2019’da Tunus Carthage Caz Festivali ve Avrupa’nın en önemli müzik festivallerinden biri olan Sziget Festival’da sahne aldınız. Bugüne kadarki sahneleriniz içinde sizin için en unutulmaz olanı hangisiydi?

SKP: Birkaç unutulmaz detay diyeyim: Sziget’te yağmur altında dinlemeye gelen insanların, çaldıklarımıza anında adapte olması, Tunus’ta “1 Mumdur 2 Mumdur” yorumumuzun black metal bölümünün ardından izleyicinin aşırı coşması ve ne zaman nerede Adana Köprübaşı çalarsak çalalım, Adana Demir Spor gol atmış gibi bir coşkuyla karşılanmamız…

HGB: Sziget festivali ortamında bulunmak gayet ayrıcalıklı hissettiren, eğlenceli bir histi. Dolayısıyla Sziget sahnesinde tamamen müziğimize ve bize yabancı insanlara çalmak da unutulmaz sayılabilir.

Yasak Helva eserlerini dinlerken, öyle çeşitli bir müzikal zenginlik duyuyoruz ki, sanki her dinlemede başka bir duyguyu keşfediyoruz. Peki siz bir eseri kaydederken, tam olarak bittiğine karar verebiliyor musunuz? Yani, “Haydi buna biraz da şunu çalalım” diye diye süreci uzattığınız oluyor mu?

HGB: Eserin bitme süreci, tamam denilmediği sürece sonsuz bir üretim döngüsüne bağlanıyor gibi 🙂 Kendi kişisel üretimlerimizden, bu sürecin kontrol altında olmadığında çok oyalayıcı olduğunu da tecrübe ettiğimiz için bir yerde kesmeye ve tamam demeye çalışıyoruz.

SKP: Bitirmek değil, güzel bir yerde bırakmak amacıyla yola çıkmazsak girdaba kapılırız :)) Nasılsa şundan eminiz: Bir süre sonra aklımıza başka şeyler gelecek ve zamanla onu da parçaya ekleyeceğiz. Repertuarımızdaki şarkıların hemen hepsi, ilk günkü gibi değil. Ama daha ilk gün, son hallerine getirmeye çabalasaydık ortada repertuar olmazdı. Bırakın parçalarınız doğsun, büyüsün, kendine yollar seçsin.

“AMACIMIZ YENİ ALBÜMÜMÜZDE TÜM ESERLERİN KENDİ BESTEMİZ OLMASI”

yasak helva dergy rop3
Artwork Batuhan Çetin imzalı.

2019’daki Rektefe’nin ardından bir yeni albüm kaydetmek ve kendi bestelerinize ağırlık vermek gibi bir planınız var mı?

HGB: Amacımız, yeni albümümüzün neredeyse tümünün kendi eserlerimizden oluşması…

SKP: Birbirimizin bakış açılarını tanımak konusunda çok keyifli bir tecrübeydi Rektefe. Şimdi sırada bizim kendi içimizden çıkan müziği kaydetmek var.

Nasıl bir yaz geçirdiniz, ruh halleriniz nasıl? Oldukça zor bir yıl geçiriyoruz ülke olarak ve haliyle bireysel olarak da… Tüm bu kaosun içinde neler hissediyorsunuz?

SKP: Öfke, umut, çaresizlik, heves… Hepsi tek kale maç yapıyor. Kale küçük, top büyük, saha hepsinden büyük. Müzik ve müziğin hayal ettirdikleri sayesinde, teklemeden yol gidiyoruz.

HGB: Sıkışmışlık, çaresizlik hisleri zaman zaman ağır bassa da müziğin onarıcı, iyileştirici etkisi yükümüzü hafifletiyor.

Yasak Helva’nın dışında başka ekip ve projeler de yapıyorsunuz. Bu durum kafa karışıklığı veya aşırı yorgunluk yapıyor mu? Farklı tür ve tarzlarda üretiyor olmak müzikal olarak besleyici mi?

SKP: Ben kendi adıma bu konuda çok iştahlı olduğumu söyleyebilirim. Evet çok yoruyor kafa olarak. Ama fazlasıyla değiyor. Tabii bunda, her projenin birbirinin ajandasına ve seyrine son derece saygılı olmasının payı büyük.

HGB: Müziğin tümünü “müzikal nitelik” farkı ile, bir gördüğümüz için müziğe dair olan her alt kategori de besleyici oluyor. Farklı ve nitelikli ekipler ile meşk etmek de her zaman müzikal olarak besleyici.

KISA KISA

Son 2 aydır dinlediğim tek şarkı

SKP: Antonis Apergis – Filarakos
HGB: Yok :)))
Onur Ertem (OE): Moderat – Rusty Nails

Dinleyicisi olarak izlediğim en iyi konser

SKP: Laço Tayfa – Babylon, Mayıs 2002
HGB: Victor Wooten – İzmir AASM konseri
OE: Vaudou Game / Epic Fair

Günümüz müzisyen / topluluklarından beğenerek takip ettiğim isimler

SKP: Animals As Leaders, Takim, Hudna
HGB: Vulfpack, The Secret Trio
OE: Tigran Hamasyan, Elbow, Karim Ziad

Müzik yapabiliyor olmanın hissettirdiği en iyi şey

SKP: Dünya içinde dünya yapıp, mümkün mertebe orada kalabilmek
HBG: Kendini en güzel şekilde ifade edebiliyor olmak
OE: Kişisel olarak müzik yapabiliyor olmak, bu gezegende bir çeşit ritm aktörü olma şansını tanıdı bana. Kolay uyum sağlayabildiğim  rollerden tutun da oldukça tekinsiz karakterlere bürünme şansı yakaladım. Böyle bir müzikal hikâyeyi layıkıyla tamamlamak, en azından birçok insanı pozitif bir şekilde etkileyebilmek en büyük dileklerimden.

Çocukluğumdan beri hayranlık duyduğum o müzisyen

SKP: Cengiz Onural (Yeni Türkü, İncesaz)
HGB: Yok :))
OE: Tek bir kişiye indirgemek çok ama çok zor.

Müzikte en çok kendimi bulduğum dönem

SKP: Kesinlikle 90’lar…
HGB: 80’ler ve 90’lar
OE: 90’lar sonu, 2000’ler başı elektronik-deneysel dönem