29-30 Haziran’da gerçekleşecek Gezgin Salon Festivali’ni Salon İKSV’nin direktörü Deniz Kuzuoğlu’yla konuştuk.
Ant Arın ŞERMET
Salon’da izlediğiniz ilk konseri hatırlıyor musunuz? Salon’un, evimizin salonunda sevdiğimiz arkadaşlarımızla oturup keyifli vakit geçirdiğimiz duygusunu ilk hissettiğiniz anı? Benim için 2017 yılının soğuk bir Ocak akşamı izlediğim Moddi konserinde ayaklarımı balkondan sallandırdığım andı. Profesyonel anlamda yaptığım ilk röportajlardan biri de yine Salon’un ev sahipliğindeydi. Birçoğumuz için farklı anlara, gruplara ev sahipliği yapan Salon, yıllar içinde sınırlarını genişletti ve Parkorman’a Gezgin Salon Festivali için geçti. Üçüncü kez yaşamaya hazırlandığımız şehir festivalimizi, Salon’un direktörü ve bu festivalin bizlerle buluşmasını sağlayan Deniz Kuzuoğlu’yla konuştuk. Gezgin’de görüşmek üzere.
Gezgin, birçok İstanbullu ya da İstanbul’a gelen insan için üç yıldır yazın geldiğini anlamamızı sağlayan festival. Ki maalesef festival bakımından çorak bir dönemden geçiyoruz. Öncelikle bu yüzden teşekkür ederek başlamak istiyorum. Bu seneki festivale gelmeden önce, Gezgin fikrinin ortaya çıkış sürecini anlatmanı isteyebilir miyim?
Aslında İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın bir parçası olarak festival ya da büyük konserler yapma konusunda tecrübemiz de var diyerek Salon’a gelip de artık Salon’a sığamayan grupları yavaş yavaş dışarılara çıkarmamız Gezgin Salon’un çıkış sürecini oluşturmuştu. Önce 2017’de başladı; Kiasmos, Pantha du Prince. Onlarla başlayan Beykoz Kundura’da bir işimiz vardı. Ardından King Gizzard and the Lizard Wizard vardı. Salon’da iki günün bileleri bir saatte bitti, üçüncü günü açtığımızda onun da biletleri aynı şekilde bir saatte bitti. Ardından artık Salon’a sığmayan, getiremeyip kaşesi yükseldikten sonra almak istediğimiz Mac Demarco’yu getirdik. Sonra Feriye’ye gittik Agar Agar’lı Gezgin yaptık. 2019’un sonrasında aslında bizim hayalimiz bu süreci bir festivale çevirmekti. 2020’de yapacağımız festival araya giren pandemi sebebiyle 2022’ye kaydı ama Moderat’ı, Molchat Doma’sı, Cigarettes After Sex ve Tamino’suyla 2020’de ilk Gezgin Salon Festivali’nin programı zaten belliydi. Bir taraftan biz de o festivallerle büyüdük, şehrin festival yoksunluğunu ve gençlerin de o festivallere olan açlığını bildiğimiz için Salon’u festivale dönüştürme gayemiz 2022’ye kısmet oldu.
Gezgin Salon Festivali’nde üç senedir bir müziksever olarak en net gözlemlediğim noktalardan biri hem Salon’da yaşadığımız bir aradalık hissini muhafaza ediyor oluşunuz hem de açıklanan ilgi çekici (Travis, Miles Kane, Parcels) isimlerle Salon’un eriştiği türler arası kitlenin genişliyor oluşu. Seyircilerdeki bu çeşitlilik sizin de dikkatinizi çekiyor mu?
Seyircideki çeşitliliğin dikkatimizi çekmesinden ziyade, aslında biz programı yaparken seyirci çeşitliliğine çok önem veriyoruz. Yaş aralığı olarak da dinleyici profili olarak da janr olarak da. Bunların hepsini genişlettiğimiz noktada herkese kucak açmış oluyoruz ki bu bizim istediğimiz bir formül. İki günlük bir festivali aynı tarzda müziklerle bezediğimizde, aynı kitleye oynadığımızdan aslında bir şehir festivali olmaktan çıkıp sabit bir kitleye oynayan bir festival oluyoruz. Onun yerine herkese kucak açan bir festival olması bizim özen gösterdiğimiz, programda da sıralamada da gözettiğimiz bir nokta.
Sosyal medya paylaşımlarınızın altına çok sayıda gelen bir eleştiri gördüm. Bu yüzden direkt muhatabına sormak ve dinleyicilerin de cevabı birinci ağızdan duymasını istiyorum. Miles Kane gibi line-up içindeki güçlü bir ismin 15:25’te sahne alması sizin tercihiniz miydi? Yoksa sanatçı mı erken çıkmak istedi? Ya da bu konuya dair söylemek istediğin başka bir şey var mı?
Miles Kane’in erken çıkması tamamen festivalin tercihiydi. Miles Kane tarafında da bu konuda hiçbir zaman bir ret ya da eleştiri olmadı çünkü Miles Kane gibi isimler Avrupa’nın, İngiltere’nin, Amerika’nın en büyük festivallerinde çok erken saatlerde çıkmaya alışık isimler. Bizim festival yaparken amacımız herkesin merakla beklediği isimleri en baştan, kapı açıldığı andan itibaren sahneye çıkarmak. Headliner’lar dediğimiz konu başka olmakla beraber programı yaparken amacımız aslında insanları erkenden Park Orman’a çekmek. Erkenden bir festival deneyimi yaşatmaları için biz ilk sene saat beşte Rhye da çıkardık, bugüne kadar Salon’da sold out’lara erişen grubu da çok iyi keşiflerimizi de, bu bilinçli bir tercih. Eğer isteseydik festival yapmak yerine bir güne Travis’i, bir güne Parcels’ı koyup tahminen aynı oranlara yakın sayıda bilet satar ve konuyu kapatabilirdik ama biz bir festival deneyimi yaşatmak istedik. Festival deneyimi alana adım attığınız andan itibaren sevdiğiniz müziklere ulaşmaktır. Biz de bunu yaratmaya çalışıyoruz.
Bu sene önceki yıllarda olmayan bir yenilik yaptığınızı gördüm. Tuz Biber ekibinden seçilen çok yetenekli ve değerli komedyenler bu sene -bence- Gezgin Salon Festivali’ne renk katmaktan daha fazlasını yapacak gibi duruyorlar. Bu ek sahne fikri nasıl ortaya çıktı ve gerçekleşti?
Bunun sizin tarafınızdan da aynı şekilde görülmesine çok sevindik çünkü bizim de ek sahneyi yaparken amacımız farklı bir renkten ziyade içeriğe bir katkı olmasıydı. Bu fikir Parkorman’nın yeni yapılanan mekan çeşitliliğiyle beraber ortaya çıkmıştı. Geçen sene orada eskiden olan bir binanın içindeki amfi yenilenmeye başlamıştı. İnşaatı bitmediği için geçtiğimiz sene bir program koyamadık ama bu senenin başından itibaren oraya bir program koymak istiyorduk. Program ise iki senedir kafamızda, müzik yerine bir stand-up programıydı. Bunun birinci nedeni, ana sahnede müzik sürerken yanda başka bir müzik olması ses çakışmasına sebep olduğundan sahneleri yakınlaştıramıyorduk. İkincisi ise stand-up şu an özellikle İstanbul’da çok ilgi gören ve bence yeni bir sanat formuna dönüşen bir hikaye anlatıcılığı olması. Bu işi de en hakkıyla yapan ekiplerden olan Tuz Biber’le sene başından beri festival üzerine konuşuyorduk, çok mutluyuz. Devamını da hem Gezgin’de hem Salon’da sürdürmek istiyoruz.
Yıllardır bu işi yapan biri olarak sana ‘Gezgin Salon Festivali’ni iyi ki yapıyorum’ dediğin anları ya da tek bir anı sorabilir miyim?
Birebir anıdansa benim bu işi yaparken en sevdiğim an, her zaman insanların çok beklediği bir grubun sahneye çıktığı an. Sahnenin arkasından seyircilerin tepkisini görmek. Sahneyi izlemekten ziyade o ilk an seyircinin tepkisini gördüğümde bütün sinir stres, zorluklar gerçekten de hepimizin kafasından uçup gidiyor. En sevdiğim an ise o ellerin kalktığı, çığlıkların başladığı an. Farklı görüşlerden, farklı şehirlerden, ilçelerden insanlar bir oluyor. İyi ki bu işi yapıyorum dediğim yegane an.
Son olarak festivali düzenleyen tarafta değil de dinleyici tarafında olsaydın ‘mutlaka izlenmesi gereken performans’ dediğin biri ya da birileri var mı? Ve festivalde görüşmek üzere!
Bu festivalde kesinlikle Parcels! Bu arada festivali yapan biri olarak ben Parcels’ı bugüne kadar canlı izleyemedim çünkü son 4-5 senedir oldukça yükselişteler. Gittiğim festivallerde de denk gelmedim, çok da uzun süredir peşindeydik. O yüzden onları merakla bekliyorum. Ha, Travis’in zaten mutlaka görülmesi gerektiğini düşünüyorum, benim gençliğimin bir kısmında Brit Rock’ın efsane isimlerinden biri olduğu için. İzlemedilerse izlemeleri gerektiğini düşünüyorum. Heyecanlandığım isimlerden biri de Monsieur Minimal. Onları da uzun süredir Salon’a almak istiyorduk, hatta önce Salon sonra Gezgin diye düşünmüştük ama tarihler sebebiyle önce Gezgin oldu. Biz normalde önce büyütürüz, sonra festivale konumlarız fakat önce festivalde onların showcase’ini yapıp sonra Salon’a almayı planlıyoruz. Program yaparken hepsi çocuğum gibi olduğundan ayırt edemem ama bence gündüz ikiden akşam on ikiye kadar dolu dolu bir müzik programı var. Aynı zamanda dolu dolu bir +1 Komedi Sahnesi var.