Daha yılın ilk ayından bu kadar dolu dolu bir albüm listesiyle karşılaşmak 2024’e dair müzikal beklentileri arşa çıkarırken. Bunu sağlayan albümlere baktık. İşte karşınızda 2024 Ocak.
Ant Arın ŞERMET
Yeni yıla adım attığımız gibi birbirinden ilgi çekici albümlere kavuşacağımızı fark ettik. Farklı türler ve kariyerlerinin farklı aşamasındaki grupların öne çıktığı Ocak ayından neler dinlemeyi beklemeliyiz? Ya da ne dinlemeyi beklememeliyiz? Sorularına olabildiğince cevap bulmak ve dolu dolu bir müzik senesinin başlangıcını yapmak için albümlere göz atalım. Lüfer var, çipura var, hamsi var. Var da var…
The Smile – Wall of Eyes
Thom Yorke, Jonny Greenwood ve Tom Skinner’ın güçlerini birleştirmesiyle bedene bürünen The Smile’ın kapağından, teklilerine, şarkı isimlerinden, albüme katkı verenlerine, onlarca sebeple beklediğimiz ikinci albümü “Wall of Eyes”, ayın son Cuma’sı dinleyiciyle buluşacak. Şimdiden yılın albümleri içinde en çok beklenen birkaç işten biri olan Wall of Eyes’ın prodüktör koltuğunda ilk albümde yer alan Nigel Godrich yer almıyor. Frank Ocean, Red Hot Chili Peppers, Roger Waters ve tabii ki Thom Yorke’la çalışmış Sam Petts-Davies’i, The Smile’ın ikinci albümünde görüyoruz. Paul Thomas Anderson imzalı ‘Wall of Eyes’ klibini izleyip huşu içinde 26 Ocak’ı beklemeye devam edelim…
Sleater-Kinney – Little Rope
Bazı grupların hangi senede olursak olalım, hangi müzikal trendler öne çıkarsa çıksın ne sunacağını tahmin edebilmek bir lüks. Burada sıradanlık, monotonluk gibi argümanlar sunulabilir ancak Sleater-Kinney, 1995’ten bu yana her albümünde indie rock ve punk köküne sadık kalarak yaratıcı fikirleri şarkı formuna çevirmeyi başardı. Loma Vista etiketiyle 19 Ocak’ta çıkacak “Little Rope”un da çok iyi bir albüm olacağından yana şüphe duymak çıkan teklileri dinleyince imkansız. Güçlü, enerjik ve feminist bir albüm yakında bizlerle!
Sprints – Letter to Self
Tanrı kralı değil, Birleşik Krallık ve İrlanda’dan çıkan post-punk’ı korumaya devam etmeli. Cuma günü kariyerlerinin ilk albümü olan “Letter to Self”i yayımlayacak olan Dublinli grup Dry Cleaning sonrası kadın vokalin türe ne kadar doku kattığının yeni göstergesi. Fazlasıyla enerjik ve öfkeli olmalarının yanı sıra çıkardıkları ‘Shadow of a Doubt’, ‘Up and Comer ve ‘Adore Adore Adore’la söz yazımındaki mahirliklerini de gösterdiler. 2024’ün ilk albüm Cuma’sını beklememin temel sebebi oldular. Harika bir grubun kariyer başlangıcına tanıklık etme fırsatına sahipken bence sizler de albümü dinleyin.
The Vaccines – Pick-Up Full of Pink Carnations
L2010’ların müzik dünyasına kattığı Londralı gruplardan The Vaccines’in çıkacak bir albümünden bahsetmek görece riskli bir uğraş. “English Graffiti” gibi kendi döneminin en iyi albümlerinden birini çıkarabildiği gibi plak şirketi zoruyla çıkarmışçasına albümleri de olan bir grup olmaları bu ikilemin temel sebebi. Çıkan teklileri dinlemek de bu doğrultuda görüntüyü netleştiremiyor. Ancak heyecan uyandırmaya yetiyor. Misal davul tonunun önceki albümlere göre farklı olduğu gibi bir ilk izlenim paylaşmak mümkün teklileri dinleyince. 12 Ocak’ta Thirty Tigers etiketiyle çıkacak yeni albümlerine dair dünya basınından gelen yorumlar şimdilik olumlu. Yine de nihai sonucu hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Future Islands – People Who Aren’t There Anymore
Genel bir tür ismi olarak Indie müziğin en güvenilir plak şirketlerinden 4AD’nin kataloğunda yer alan Baltimorelu synth-pop dörtlüsü Future Islands, kariyerinde tek bir boş(filler) işi olmayan, yaratıcılığını her daim sonuna kadar zorlayan kaliteli bir grup. 12 şarkıdan oluşacak “People Who Aren’t There Anymore”un yarısının yayımlanması sebebiyle bu albüme dair bir tahmin yürütmemize pek de gerek kalmadı. Yine harika vokallerin, nefis altyapılarla bütünleştiği harika bir albüm geliyor. Bir grup gitar kullanmadan ne kadar yaratıcı olabilir diye düşünmeye devam edeceğimiz de kesin gibi. Türün ilgilisi olmasanız da şimdiden yılın en iyi işlerinden birini dinleyeceğinize emin olabilirsiniz. Keşke yolları İstanbul’a da düşse…
Infant Island – Obsidian Wreath
2024’te çıkması beklenen en ilgi çekici sert işlerin başına Infant Island’ın “Obsidian Wreath”ini yazmak mümkün. Grubun black metal ve shoegaze’den beslendiğini anlamak için tek bir şarkılarını bile dinlemek yetecekken bu esinlerini özgün bir temele oturtmaları merak uyandırıcı. 2020’de çıkan “Beneath Island” alışması zor olduğu kadar içinde kaybolması eşsiz bir albümdü. 12 Ocak’ta çıkacak “Obsidian Wreath”ten yayınlanan ‘Unrelenting’ ve ‘Another Cycle’ı dinleyince albümün çok sert ve o sertliğe kur yaparcasına keyifli fikirlerden oluşacağını tahmin edebiliriz. Her dinleyiciye değil ama ilgilisine kesinlikle öneririm.
Beklemesek de olur
Green Day – Saviors
Normal şartlarda sadece 2024’ten ilk beklentilerimizi anlatarak bitirmeyi planlamıştım. Gelgelelim Green Day külliyatı sebebiyle o kadar büyük bir grup ki neredeyse 15 yıldır eli yüzü düzgün bir albüm yapamamış olsa da adını geçirmek gerektiğini düşündüm. Reprise etiketiyle 19 Ocak’ta dinleyiciyle buluşacak “Saviors”tan çıkan teklileri dinlediğimizde kendi kendisinin başarısız bir kopyası olmaya devam ettiklerini duyabiliriz. Ancak diyorsanız ki “öyle söyleme, anısı var”, tercih sizin. Ben yine de beklemesek de olur tarafında yer almayı tercih ediyorum.