Özel Dosya

Zor zamanlar neden artık öfkeli müzik doğurmuyor?

Rock müziğin alt türlerini ya da rap müziği ele aldığımızda bunlar gençliğin öfkesini ve sisteme karşı duyduğu güvensizliği dışa vurmak için vardı. Ancak günümüz gençliği bu öfkeyi daha farklı yaşıyor. Artık isyan etmek yerine içe kapanmak, bağırmak yerine fısıldamak tercih ediliyor.
Ayşe Demir - 10 Şubat 2025
post image

Müzik, her zaman insanların kendilerini ifade etmeleri için etkili bir araç olmuştur. Bu ihtiyacı dışa vururken de en büyük kaynak duygulardır. Tüm dönemlerin kendine ait sorunlarını, heyecanlarını ve üzüntülerini müzik sayesinde kolayca anlayabiliriz. Bu yazıda ise konumuz öfke.

70’lerin punk sahnesi, 90’ların grunge patlaması ve hip-hop’un altın çağındaki protest ruh. Bu dönemlerin en büyük ortak noktası öfke ve kaosun müzikteki en güçlü ilham kaynakları olması. Dönemin insanlarının yoğun duygularıyla şekillenen bu türler toplumun çalkantılı yaşantısını doğrudan yansıtan seslerdi. Zaman ilerledikçe dünyadaki sorunlar azalmadı. Hatta her geçen gün öfkemizi arttıran, kaosun içinden çıkmamıza engel olan birçok durumla karşı karşıya kalıyoruz. Günümüzde de benzer şekilde karanlık ve belirsiz bir dönemden geçiyorken müzik sahnesi büyük ölçüde melankolik ya da pek de bir anlam içermeyen parçaların hakimiyetinde. Rock müziğin yüksek sesi ve hakimiyeti tüm bu olumsuzluklara karşı yeterince etkili değilken bir de sistem ve eşitsizlik eleştirisi üzerinden oluşmuş rap müziğin protest ruhu yerine lüks arabalar ve statü sembollerini yücelten rap yıldızlarını dinler olduk. Peki, ne değişti? Günümüz krizleri neden yeni bir isyan dalgası yerine, sessiz ve içe kapanık bir müzik akımı yaratıyor?

Öfkenin evrimi: Bağırmak yerine susmak

Rock müziğin alt türlerini ya da rap müziği ele aldığımızda bunlar gençliğin öfkesini ve sisteme karşı duyduğu güvensizliği dışa vurmak için vardı. Sex Pistols, Nirvana, Rage Against the Machine gibi isimler, sahnede haykırarak, enstrümanlarını paramparça ederek, dinleyicileri de bu öfkeye ortak ediyordu. Ancak günümüz gençliği bu öfkeyi daha farklı yaşıyor. Bugünün en büyük sıkıntıları arasında tükenmişlik, anksiyete ve depresyon gibi sorunlar var. Artık isyan etmek yerine içe kapanmak, bağırmak yerine fısıldamak tercih ediliyor. Benim de içinde bulunduğum jenerasyonun büyürken yaşadıklarını düşünürsek bu durum hiç de şaşırtıcı değil. Kendimizi tanımamız, sosyalleşmemiz ve dünyayı keşfetmemiz gereken yaşlarımızı upuzun bir pandemi döneminde geçirmemiz bu talihsiz ruh halini oldukça açıklıyor. Bu melankolik ve içe kapanıklığı bir alışkanlık haline getiren nesil için ise bağıran bir ses yerine, hüzünlü bir melodi, minimalist bir sound ve lo-fi estetiği daha yakın hissettiriyor.

Bu değişimin bir sebebi de müziğin tüketim şeklinin evrim geçirmesi olabilir. Streaming çağında algoritmalar, daha “hızlı tüketilebilir” ve günlük hayata eşlik edebilir şarkıları öne çıkarıyor. TikTok’un kısa, akılda kalıcı şarkıları viral hâle getirmesi ile de günümüz gençliğinin müzik seçiminde bir duygu belirtme ihtiyacından çok, trend olanı tüketebilme ihtiyacını ön plana koyduğunu görüyoruz.

Sistemle hesaplaşmak

90’ların protest müziği, büyük hareketlerin sesi olmuştu. The Cranberries’in ‘Zombie’si savaşın yıkıcılığını anlatırken Rage Against the Machine’in ‘Killing in the Name’ şarkısı polis şiddetine karşı bir isyandı. Lauryn Hill, hip-hop sahnesinde kadınların gücünü vurgularken, Björk ekolojik felaketleri ve kadın haklarını şarkılarında işliyordu. Ancak bugün, kolektif bir öfkeden çok bireysel bir kaçış hâkim. Bu durumun ise birkaç nedeni var.

Müzik, bir zamanlar kitlesel hareketlerin kalbinde yer alıyordu. Berlin Duvarı yıkılırken ‘Wind of Change’ sokaklarda yankılanıyor, Woodstock sahnesinde Joan Baez savaşa karşı ses yükseltiyordu. Bugün ise isyan, protestolardan çok X trendlerinde kendini gösteriyor. Protest müzik, fiziksel bir hareketin sesi olmaktan çıkıp kişisel bir dinleme deneyimine dönüştü. Tüm bu toplumsal olaylarda yankılanan müzik ve öfkenin kolektif ruhu dijitale sıkıştı.

Bu duruma gösterilecek bir başka sebep ise müziğin giderek daha da endüstrileşmesi. Eskiden bağımsız plak şirketleri, underground sahneler ya da korsan kasetler, öfkeli seslerin yayılmasına alan açıyordu. Bugün ise algoritmalar, kolay tüketilen, radikal olmayan şarkıları öne çıkarıyor. Yıkıcı ve sert müzikler yerine, streaming platformlarının önerdiği sadece ticari kaygılarla üretilmiş müziklerden oluşan listeler, çalma sayılarında zirveye ulaşıyor. Sistem eleştirisi yapmak yerine, sisteme uyum sağlamak daha fazla dinlenme getirdiği için, müzisyenler de bu duruma ayak uyduruyor.

Sistemi eleştirmeyi bırakıp farklı bir bakış açısından daha durumu ele alırsam protesto kültürünün form değiştirmesi de bir sebep olarak ele alınabilir. Protesto kültürünün zamanla form değiştirmesi, toplumsal değişimin de bir yansıması. Eskiden müzik, sokaklarda yüksek sesle yankılanan direnişin bir parçasıydı; o zamanlar sahne, sanatçılar için yalnızca bir ifade aracı değil, toplumu harekete geçirecek bir alan olarak görülüyordu. Ancak günümüzde, isyan artık daha çok bireysel bir deneyim hâline gelmiş gibi. Müziğin gücü, toplumsal değişime dair büyük ve gürültülü çağrılardan çok, daha ince ve kişisel anlatımlara evrildi. Mesela, Billie Eilish’in 2024 yılına damga vuran “HIT ME HARD AND SOFT” albümündeki melodiler, sadece üzüntünün sebep olduğu duyguları değil, aynı zamanda toplumsal bağlamdaki kimlik bunalımlarını da ele alıyor. Benzer şekilde, Mitski’nin şarkıları, kişisel bir içsel savaşı ve bir yandan da toplumsal baskıların birey üzerinde yarattığı etkileri çok sessiz ama derin bir şekilde sorguluyor. Bu yeni protesto biçiminde, sosyal sorunlar ve sistem eleştirisi şarkıların alt metinlerinde yer buluyor; doğrudan bir meydan okuma yok belki, ama her notada bir isyanın yankılarını hissediyoruz. Artık protesto, meydanlarda haykırmak değil, kendi iç yolculuğunda bu sistemle hesaplaşmak gibi.

Günümüz rap sahnesi: öfke yerine lüks tüketim

90’ların rap sahnesi, müziğin toplumsal bir başkaldırı aracı olarak kullanıldığı dönemin simgesi oldu. O dönemde rap, gettoların sesini duyuruyor, sisteme karşı çıkan şarkılarla bir isyan havası yaratıyordu. Rap müzik de zaten bu amaçla doğmadı mı? Ancak bugünün rap müziğinde, bu isyan yerini tüketim kültürüne ve lüks yaşam tarzlarını övgüye bırakmış durumda. 90’lar boyunca şarkılar, toplumsal eşitsizlikleri ve ırkçılığı sorgulayan mesajlarla doluyken, şimdi müzikte öne çıkan temalar, pahalı markalar, gösterişli yaşamlar ve lüks tüketim. Alt türler hâlâ sokak hayatından bahsetse de ana akım müzik daha çok bu yaşam tarzını yücelten bir hâle geliyor.

Bugün isyan etmek ve sistemle savaşmak yerine, sisteme entegre olmak ve onun içinde yükselmek tercih ediliyor. Müzik artık bir karşı duruş değil, başarıya ulaşmanın ve statü kazanmanın bir aracı hâline gelmiş durumda. Ülkemizde durum maalesef bu şekilde. Artık istemesek bile maruz kaldığımız bir türe dönüşen rap müzik tamamen bir gelir aracı olarak görülen, bir sanat kaygısı güdülmeden yapılan seri üretim bir ürüne dönüşmüş halde.

TikTok ve viral kültürünün hayatımızdaki yeri ve öneminin artması da bu durumun sebeplerinden. Modern müzik, hızlı bir şekilde tüketilebilen ve sosyal medya üzerinde yayılabilen parçalara dönüşüyor. Bugün bir şarkının mesajından çok, viral olma potansiyeli ve “akım” yaratabilme özelliği ön planda.

Öfkenin sessizliği

Belki de bugün müzik, dünyanın gürültüsüne karşı bir sessizlik yaratmayı seçiyor. Öfkenin eski formu, sokaklarda yankı bulan bağırışlar, sert ve agresif gitarlar, özgürlükçü rap şarkıları, bir anlamda kaybolmuş olabilir. Ama bu, yeni bir isyan dalgasının hiç yükselmeyeceği anlamına gelmiyor. Belki de günümüz gençliği, sistemin dayattığı normların, hızla tüketilen içeriklerin ve sürekli beklentilerin arasında, bir noktada içindeki öfkeyi başka bir biçimde dışa vuracak. Bir gün, her şeyin soğuk ve dijital hissiyatından bunalan bir jenerasyon, melankolik tınıların yerini sert, güçlü, toplumsal sorunları dile getiren bir sesle alacak. O zaman, bir türün öfke ve isyanla şekillenen yeri, bir kez daha müzikle doldurulacak.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans